Suudların zıpçıktı veliahdını Kâbe’nin damındaki görüntüleri dinle edeb ilişkisini zihnime kazıdı. “Din edebdir” diyesim geldi! Milyonlarca Müslümanın gözüne sokulan bu görüntü bütün dünyada “Edeb yahu!” feryadına yol açmış olmalıdır… Bizim hassasiyetimizi dört asır önce hakîm şairimiz Nâbî zerafetle dile getirmiştir: Sakın terk-i edebden kuy-ı mahbub-ı Hudadır bu Nazargâh-ı ilahidir, makamı Mustafa’dır bu! Edebi terk etmekten sakın, yani edepsizlik etme! Burası Allah’ın Habibi’nin mahallesidir, İlahî nazargâh olan Hz. Peygamber’in makamıdır… Bu şiir rivayete göre, bir paşanın ayağını Mescid-i Nebevi’ye doğru uzatması üzerine yazılmıştır. Biz hâlâ kıble istikametine ayak uzatmayı hoş görmeyiz. Bu hassasiyet aşırı bulunabilir. Fakat son zıpçıktılık, bu hassasiyetin boşuna olmadığını gösteriyor. Bunlar önce Kâbe’ye yüksekten bakmayı tecrübe ettiler; Müslümanlardan tık çıkmadı. Harem-i Şerif’e tepeden bakan saraylar yaptılar, böylece kibirlerini tatmin ettiler. Bu onları kesmedi, 100 katlı “Zemzem tovır”lar diktiler. Kâbe’ye tepeden bakmayı böylece profesyonelleştirdiler.