Başlıktaki kelimeyi özel isim sanıp “küçük harfle yazmış”, imlâ hatası yapmış, diyenler çıkabilir! İmla hatası veya yazım yanlışı, artık çok önemli sayılmıyor. Ayrı yazılacak de’ler, da’lar ile birleşik yazılacakları tefrik edebilecek Türkçe bilgisi artık üniversitelilerde bile yok. Bağlaç ki’nin durumu ise başlı başına bir mesele! “Yarın-ki”deki ki ile Yahya Kemal’in şirinde geçen (Baktım ve anladım ki o ejderdi canlanan) ki’nin farkı anlaşılabiliyor mu? Ruşen Eşref’in kitabının ismindeki ki (Diyorlar ki)’nin anlamı ayırd edilebiliyor mu? Sözlüklerimizde hâlâ iki “hıyar” var! Biri farsçadan geçmiş meşhur bitkinin meyvesi. Bu “hıyar” kaba addedilir, hatta hakaret maksadıyla kullanılır ve umumiyetle “salatalık” ve hatta “bâdem” olarak söylenir. Buna rağmen nedense “Langa hıyarı” ve “Çengelköy bademi” deyişi yaygındır. Galiba ikincisi biçimi itibarıyla böyle isimlendirilmiştir. Büyücek bir bademe benzer de! Belki lezzeti de andırır! Şimdi ne Langa’da bostan kaldı, ne de Çengelköy’de! Dolayısıyla piyasada satılan Çengelköy bademleri nereden gelir, onu da İstanbullular düşünsün! İkinci “hıyar” artık kullanımdan düşmüştür. Arapçadan geçen bu kelimenin akrabalarından “ihtiyar” hâlâ yaygın olarak kullanılıyor; kendimizden biliyoruz! Muhayyer ise en azından makam olarak biliniyor! Onda da seçme, tercih anlamı var. Ya muhtar? O da hyr kökünden. Seçilmiş demek! “Asla, olmaz mânasına gelmeyen “hayır” da bu kökten.