Kırk küsur yıldır “medeniyet dili” kösü çalıyoruz, sabah akşam “medeniyet tasavvuru” edebiyatı yapanları uyandıramadık. Medeniyet dille olur, daha kestirmesi: Medeniyet dilsiz olmaz! Bu kıytırık uydurmacılıkla hiç olmaz! Önce şunda anlaşalım: Uygarlık asla medeniyet değildir! Uygarlık senin medeniyetini inkâr edenlerin uyduruk kelimesidir. Bazı babalar Şapka Kanunu’ndan sonra şapka giymemek için evinden çıkmamıştı. Evlatları çıktı, onlar da şapka giymedi; fakat babalarının kelimelerini başlarından atarak! Şimdi şöyle düşünüyorum: Keşke babalar şapka giyseydi de kelimelerimizin sahibi olsa idik! Asıl kahramanlık şekli değil muhtevayı, özü, esası korumaktır! *** Bizden öncekiler ortak metinler okumuşlar, klasik mûsikîmizle haşır neşir olmuşlar ve plastik sanatlarımızı hayatlarının bir parçası olarak hissetmişlerdi. Cumhuriyet’in ikinci kuşağından itibaren bunlardan tamamıyla mahrum bırakıldık. Bu hususla ilgili tepkilerimizde de farklılaşmalar ortaya çıktı. Bu farklılaşma tamamen “dil” merkezlidir. Bütün bu dillerdeki zorlayıcı değişime boyun eğip, birikimden vazgeçerek sırf dinî kavrayışla meseleyi çözmek yönündeki “radikal” görünümlü tavrın kısırlığı kendini her gün biraz daha fazla hissettiriyor. Dinin kültürleşmesi, yaşanması, hayatı bir şekilde idare etmesi asla ihmal edilemeyecek bir sosyal gerçekliktir. Medeniyet inançların, kültürlerin kendini ifade etme tarzıdır.