Sekseninci 10 Kasım iki gün sonra. Yazı günlerimiz arasında cumartesi yok, bu demektir ki 10 Kasım yazısı yazamayacağız. Hem de sekseninci yıldönümünde… “Hayatta en gerçek yol gösterici pozitif ilimdir” diyen bir liderin kabrine gösterilen ölçüsüz saygıyı (veya saygı gösterisini) nasıl yorumlayacağız? 10 Kasım bahsini erken açalım. Çünkü son yıllarda bir “onkasımcılık” modası aldı yürüdü. Birtakım kalemler 10 Kasım’a mahsus bir Atatürkçülük geliştirdiler. Bu sonradan olma (nevzuhur) atatürkçüler maazallah kökten Atatürkçüleri bile geride bıraktılar desek yeri var. Önce Anıtkabir’den başlayalım. Hani şu girişine turnike konulup kelle sayımı yapılan “Mozole”den. Şimdi desem ki, “modern Türkiye’nin”, daha net söyleyelim: “Atatürk Türkiyesi’nin en büyük mimarî yapısı Anıtkabir”dir itirazlar yükselir. İstanbul’da Minyatürk’e gidip ülkemizin ünlü mimarî eserlerinin modellerini görenler, Türkiye’nin ilk Cumhuriyet dönemindeki en büyük mimarî yapısının Anıtkabir olduğunu fark etmekte zorlanmazlar.