İstanbul’un yedi tepe üzerine kurulduğu söylenir. “Bu tepeleri say” deseler, kaç İstanbullu sayar? Daha doğrusu İstanbul’un yedi tepesinden ne kalmıştır geriye? “İmar barışı” son yükseltileri de düzlemiştir herhâlde… Hac menasikinde Safa ve Merve tepeleri arasında say de vardır. Gelin görün ki Mekke’de tepe filan kalmamıştır! Suudî kıyıcılığını insana yönelik görmemeli sade, tabiata ve tarihe de aynı saldırganlık mesafesindedirler. Mukaddes topraklarda tarihten eser bırakmamışlar, tabiatı da vahşice yok etmişler, dereleri tepeleri düzlemişlerdir. Hadi bakalım, gidin de bulun Ebu Kubeys dağını…Kabe’nin etrafında Şeddadî binalar, acayip gökdelenler… Suudi kıyıcılığını gördükten sonra halimize şükretsek mi? Şükredelim de nereye kadar? Türkiye kültürel varlığına sahip çıkma ve gelecek nesillere aktarma hususunda her geçen gün biraz daha güç kaybediyor… On yıl önce, Türkiye Yazarlar Birliği büyük medeniyet şairimiz Yahya Kemal’in vefatının 50. Yılı olması hasebiyle “Yahya Kemal Yılı” ilan edilmesi için resmî makamlar nezdinde teşebbüslerde bulundu. Başbakanlığın talimatıyla Kültür Bakanlığı zoraki “Yahya Kemal Yılı” ilan etti. İşe bakın ki, zamanın bakanı Nazım Hikmetçi idi. Mehmet Âkif’le ilgili konuştuğunda da Yahya Kemal’le ilgili söz söylemesi gerektiğinde de Nazım’la yatıp Nazım’la kalkıyordu. Netice olarak Yahya Kemal Yılı yeterince değerlendirilemedi.