Bugün köşemi Cumhuriyet’e yıllarca emek vermiş, değerli dostum Yalçın Doğan’a bırakıyorum. (T24, 1.11.2016)
Cumhuriyet gazetesinin sahibi Cumhuriyet Vakfı. Gazetenin
yönetimini vakıf belirliyor. Vakıf yoluyla
Cumhuriyet bağımsızlığını koruyor.
Yaklaşık yirmi beş yıldır Cumhuriyet bu yapıyla yayın hayatını
sürdürüyor. Bu açıdan sadece Türkiye’de değil, dünyada
da örneği çok az görülen bir
uygulama.
Çalışanlar, yani yazarlar özgür, muhabirler özgür.
Hangi eğilimde olursa olsun, siyasal iktidarlar karşısında dik
duran bir gazete. Çünkü, vakıf. Bütün mesele vakıf.
İlhan Selçuk’un önderliğinde gelişen bir
model.
Madem en sarsılmaz olan yer vakıf, gazeteyi susturmak için o zaman
vakfı ele geçirmek gerek.
Cumhuriyet Vakfı 2 Nisan 2013’te olağan seçime gidiyor ve yeni bir
yönetim seçiliyor. Seçime iki kişi itiraz ediyor. İki kişi
seçimi “usulsüz” buluyor.
İkisi de Cumhuriyet’te uzun yıllar yöneticilik ve yazarlık yapmış
olan Alev Coşkun ve Mustafa
Balbay.
Coşkun ve Balbay bu seçimle ilgili Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne
şikâyette bulunuyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü, şikâyet üzerine
müfettiş gönderiyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü müfettişleri 15 Mayıs
2015 tarihinde raporlarını yazıyor ve bu rapor Cumhuriyet’e tebliğ
ediliyor: “2 Nisan 2013 tarihli Vakıf seçimleri yasaya
uygundur ve usulsüz değildir.” Balbay ve Coşkun hızlarını
alamıyor, dava açıyor.
Çok çarpıcı, Vakıflar Genel Müdürlüğü
mahkemeye sunduğu dilekçede,“davanın
reddine karar verilmesini” istiyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü
bile.
Bu sürece rağmen, Alev Coşkun ile Mustafa Balbay hâlâ arayış içinde
olmalı ki, 4 Ekim 2016, yani bir ay kadar önce Cumhuriyet bir
başyazı ile yukarıda özetlediğim süreci aktardıktan
sonra: “(...) Ölünceye kadar yönetimde bulunmayı
kendilerine hakgören Cumhuriyet’in iki eski yöneticisi ve yazarı
yeniden seçilmiş olmamanın etkisiyle iktidarın
gazeteye müdahale etmesine zemin ve fırsat yaratmak
için onunla işbirliği yapmaktadır”.