15 Temmuz kanlı darbe girişimiyle başlıktaki atasözü bir kez
daha doğrulandı. Her şeyden önce toplumca “büyük
konuşmamayı”, “ağzımıza her geleni ardını
düşünmeden söylememeyi” öğrendik.
Bunu belirgin olarak iktidarın ve muhalefetin önde gelenlerinin söz
ve davranışlarında görüyoruz.
Örneğin, bir muhalefet lideri yarın olabilecekleri
düşünerek “Ben diktatör bozuntusunun kaçak
sarayına gitmem!” dememeliymiş.
Bir cumhurbaşkanı da muhalefet liderine çatarken, “Ben onu yok
sayıyorum”türünden sözler etmemeliymiş.
Bu ülkede öyle şeyler olur ki o muhalefet lideri Beştepe Sarayı’na
da gider, Cumhurbaşkanı da yok saydığı o muhalefet liderinin elini
sıkıp ona teşekkür de eder.
Topluma gelince... Ortak kanaat Türkiye’de bir askeri darbe
olasılığı bulunmadığı, çünkü gerekli koşulların ortadan kalkmış
olduğu yönündeydi. Bu kanaat 15 Temmuz’da bombalarla, kurşunlarla
silinip süpürüldü.
***
Doğal ki şaşılıp gülünecek şeyler de var... Yandaş kalemlerin
bir anda demokrasi havarisi kesilmeleri gibi... Ergenekon, Poyraz,
Askeri Casusluk gibi dava süreçlerinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin
en parlak subayları yargılanırken döktürdükleri “asalım,
keselim, zindanlarda çürütelim” yollu yazılar gün gibi
belleklerimizde.
Bizler, bu davaların birer kumpas olduğunu, amacın bu subayları
tasfiye ederek, Fethullahçı subaylara yer açmak olduğunu söylerken
yandaş kalemler körlük içinde bildiklerini okuyorlardı.
Tabii ki bu arada çok şey bildiklerini sanan ama aslında hiçbir şey
bilmedikleri defalarca ortaya çıkan liberallerimizi de
unutmuyoruz.
***
Çok söylenir ya “artık hiçbir şey eskisi gibi
olmayacak” diye, bu sefer gerçekten hiçbir şey eskisi gibi
olmamalı.
Bir simgedir: Taksim Meydanı bundan böyle 1 Mayıs gösterilerine
mutlaka açılmalı.
AKP, altı milyon seçmenin oyuyla TBMM’de 59 milletvekili bulunan
Halkların Demokratik Partisi’ni dışlamaya son vermeli.
İktidar, toplumun laik kesimiyle ilişkilerinin olumsuz niteliğini
değiştirmeli.
Demokrasi, özgürlük, insan hakları toplum tarafından en yüce
değerler olarak içselleştirilmeli.