Bologna, İtalya’nın en önemli kültür kentlerinden birisi. 2016
verilerine göre 78 bin 224 öğrencinin yüksek eğitim gördüğü Bologna
Üniversitesi 1088 yılında kurulmuş, Avrupa’nın en eski
üniversitesi. Dante, Erasmus, Kopernik gibi
çağlarına damga vurmuş, günümüze de ışık tutan önemli kişilikler bu
üniversitede eğitim görmüşlerdir.
Merkez nüfusu 385 bin olan Bologna nüfusuna oranla İtalya’da en
fazla kitabevine sahip olan kenttir.
Tarihi mimari dokusu hiç bozulmamış, adeta bir müze-kent olarak
tanımlanabilir.
Kent aynı zamanda “citta rosso (kızıl kent)” olarak da
biliniyor. Yıllarca komünistlerin kalesiydi. 1968’den başlayarak
1980’lerin ortalarına kadar komünist ve sosyalist oyların toplamı
yüzde 50’nin üzerindeydi. Sol, gücünü bugün de belli ölçüde
korumaktadır.
1974 yılında kentin en büyük meydanı
olan “Piazza Maggiore” de 1972’den 1984’teki ölümüne
kadar İtalyan Komünist Partisi Genel Sekreteri
olan EnricoBerlinguer’in
konuşmasını dinlemiştim. Berlinguer, İspanyol
meslektaşı Santiago Carillo ile birlikte
Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nden bağımsız hareket
eden “Avrupa komünizmi”nin öncülerindendi. O gün, konuşmasını
bitirdikten sonra benim en sevdiğim İtalyan kadın sesi
olan Milva’yı sahneye davet etmişti. Milva,
kızıl saçları, üzerindeki uzun siyah elbisesiyle bir tanrıçayı
andırıyordu. On beş şarkı söylemiş, konserini partizanların ölümsüz
şarkısı “Bella Ciao” ile bitirmişti. Şarkıyı meydandaki
yüz bin kişi aynı coşkuyla söylemiştik.