Duygusal bir millet olduğumuzu elbette biliyorduk fakat bu
dönemde olduğu kadar hiç duygusallaşmamıştık.
Duygularımız depreşmiş, tavandan tabana hüngür şakır ağlaşma
hallerindeyiz.
Üzüntülerimiz geometrik fırlayışlarla zirve yapıyor.
Dört saldırgan, evinin kapısında meslektaşımız,
arkadaşımız Ahmet Hakan’ı döverek, burnunu,
kaburga kemiklerini kırarak hastanelik ettiler.
Herkes çok üzüldü.
Başbakan da üzülmüş; “Kim ne gerekçeyle yaparsa yapsın hiçbir
şekilde şiddeti onaylamak mümkün değil. Hele gazetecilere dönük
olarak yapılan her türlü eylemi bu anlamda ben kınarım ve doğru
görmem” diyor duygu dolu bir yüz ifadesiyle.
Ahmet Hakan’ın 14 Eylül’de koruma talep ettiği ve bir türlü
alamadığı İstanbul Valiliği de üzgün. Sayın Vali bizzat Ahmet
Hakan’ı arıyor, “tedbir alma
konusunda biraz(abç) geciktiğimizi
düşünüyoruz” dedikten sonra ekliyor, “Sizin korunmanız
konusunda gerekli önlemleri alacağız, geçmiş olsun.”
“Geçmiş” sözcüğü buraya cuk oturuyor.
Üzülen, duygulananlar yalnızca Başbakan ve İstanbul Valisi
değil.
***
Meslektaşımızı, Star gazetesindeki köşesinde, “İstersek
seni sinek gibi ezeriz. Bugüne kadar merhamet ettik de hâlâ hayatta
kalabiliyorsun” diye yazarak hedef gösteren Cem
Küçük de, “Evinin önüne gidecektim. Bunlar dayak
yememişler hiç. Bizim hatamız bunlara zamanında dayak atmamak
oldu” diyen AKP Gençlik Kolları Başkanı ve
milletvekili Abdürrahim Boynukalın da…
Şimdi biri saldırıyı kınarken öbürü de “Evinin önünde dört
kişiyle bir gazeteciyi dövecek kadar kalleş değiliz” diye
açıklama yapıyor.
Bu arada Cem Küçük’ün Star’dan patronu Ethem
Sancak da Ahmet Hakan’ı telefonla
arayarak “geçmiş olsun” diyor.
Doğan Holding Onursal Başkanı’na, “Haddini
bilecek Aydın Doğan. Onun tırnaklarını
da dişlerini de sökmesini biliriz” mesajını gönderen AKP
milletvekiliMehmet Metiner bu konuda ne
düşünüyor, henüz bilmiyoruz. Henüz bir açıklama yapmayan
Cumhurbaşkanı’nın da ne düşündüğünü bilmediğimiz gibi...
Ama onların da iyi şeyler düşündüğünü varsayıyoruz.
Duygusal bir milletiz dedik ya, bu “menfur” saldırı
karşısında “oh olmuş” diyen de, diyecek de yok!