Kore Savaşı’ndan başta çelik olmak üzere Amerikan elektronik,
tekstil, gıda endüstrileri ile silah tekelleri, bir de
kapıcı Fitnat Hanım’ın
kızı Gülizar kârlı çıktı. Gülizar,
bakkal Avram Efendi’den Türk Birliği’nin
verdiği şehit sayısını öğrendiği günAli’nin
Afro-Amerikalı babasından umudunu kesmişti. 4 bin 500 kişilik
birlikten 918 şehit, 2 bin 147 yaralı, 234 esir… Ah, ah, ah…
Yardımına gidenler bu duruma düştüğüne göre adam da mutlaka ölmüş
olmalıydı.
Gülizar, o günden
sonra Reşat Bey’in “sarkmalarına” direnmedi.
Kalçalarını, göğüslerini okşamasına ses çıkarmadı. Yaşlıydı falan
ama doğrusu iyi adamdı Reşat Bey…
Dört yıl sonra Fındıklı’da Sofu Baba’ya mum
dikerken, “kaçak Zippo işi” yapan tek bacağı kesik
bir “Kore Gazisi” ile tanıştı. Evlendiler. Ali’yi
nüfusuna geçiren gazi işi büyüttü. Tophane’de
bir “Amerikan Pazarı”na ortak oldu.
Gülizar evinin kadınıydı artık. Mutluydu. Geçmişine sünger çekti.
Kocasına hep sadık kaldı. Amerikalıları hiç sevmedi.
1950 yılının Şubat ayında Joseph
McCarty adında bir senatör ABD Dışişleri
Bakanlığı’nda yüzlerce komünist bulunduğu savını ortaya atmış, ülke
birbirine girmişti. Doğu Avrupa ile Çin’deki sosyalist
gelişmelerin, Albania’yı (Arnavutluk), ülkesindeki Albany kenti
sanacak kadar ahmak olan ortalama Amerikalıları dehşete düşürdüğü o
dönemde, bu paranoyak senatör kendisine toplumda geniş bir destek
bulmuştu. McCarty’nin 1952 yılında “Hükümet Etkinlikleri
Komitesi”nin ve buna bağlı“Soruşturmalar Alt Komisyonu”nun
başına getirilmesiyle komünistlere(!) karşı bir sürek avı
başlatılmıştı. Yüzlerce aydın kovuşturuluyor, binlerce insan
işinden gücünden ediliyor, Charlie
Chaplin gibi sanatçılar ülkeden
kovuluyordu.