HDP eş genel
başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın
nöbetleşe okudukları 12 ana başlıklı seçim bildirgesini dinledim
televizyonda.
İtiraf edeyim, Türkiye İşçi Partisi’nin yükselişe geçtiği ve
TBMM’ye 15 milletvekili gönderdiği 1965’ten bu yana yarım yüzyıldır
hiçbir partinin seçim bildirgesi beni bu kadar
heyecanlandırmadı.
Bildirge belli ki Türkiye toplumunun tüm mağdur kesimlerini temsil
eden sivil toplum kuruluşlarının doğrudan katkılarıyla hazırlanmış.
Bu da HDP’nin Kürtlerden kadınlara, Alevilerden farklı dinsel,
mezhepsel kesimlere, gençlerden çocuklara, kent emekçilerinden kır
emekçilerine kadar bu düzende sancı çeken herkese, ezilenlere,
yoksullara, ötekileştirenlere kulak verdiğini gösteriyor.
***
Bildirgedeki, “ortak vatandaş”, eşit yurttaşlık ve
kültürel eşitlik vurgusu, HDP’nin bir“Türkiye partisi” olma
yolunda önemli adımlar attığını ortaya koyuyor.
Kürt sorunu bildirgede neredeyse ikinci plana düşmüş; yalnızca bir
yerde “silahsız,barışçı, demokratik
yollardan çözüm” sözü geçiyor ve Dolmabahçe’de açıklanan
ilkelere bağlılık vurgulanıyor.
HDP seçim bildirgesi ayrıca kamuoyunun belli kesimlerinde var
olan “bunlar TBMM’ye girerlerse bir pazarlık
sonucu Başkanlık Sistemi konusunda AKP ile
uzlaşırlar” önyargısını “Başkanlık sistemine izin
vermeyeceğiz” sözleriyle kırıyor.
Halkın Demokrasi Partisi bugünlere çeşitli duraklardan geçerek
gelen bir örgütlenme; HADEP’ten BDP’ye, BDP’den HDP’ye dönüşürken
ardında Türkiyelileşme sürecinin belli bir bölümünü
bırakmış.
Öte yandan siyasal parti olarak örgütlendiğinden bu yana hangi ad
altında olursa olsun kamuoyunu, seçmenlerini hiç aldatmamış, açık
sözlü tavrından her koşul altında ödün vermemiş.
Dolayısıyla samimiyetinden kuşkulanmak için bir neden yok.