Çarşamba günkü yazımda ülkemiz okullarında verilen beden eğitimi
derslerinin “terazi lastik jimnastik” düzeyinde
anlamsız olduğundan söz etmiştim. Doğal ki bunun birçok okulumuzda
istisnaları da vardır, bunları kastetmiyorum.
Gelişmiş ülkelerde bu dersler ilkokuldan itibaren bölgesel
ihtiyaçlara göre ortaöğretim sonlanana kadar veriliyor. Kışları
karlı, buzlu geçen bölgelerde çocuklara kayak, buz pateni, kızak
kayma gibi dersler verilirken, sıcak bölgelerde bu derslerin yerini
yüzme, sutopu gibi sporlar alıyor. Atletizm ise tüm bölgelerin
vazgeçilmesi.
Bizde ise varsa yoksa top peşinde koşturmak. Okullarımızı büyük
çoğunluğunda doğru dürüst bir basketbol ya da voleybol sahası
olmadığı gibi yer jimnastiği ve aletli jimnastik için gerekli
donanıma sahip kapalı salon sayısı da çok az.
Millî Eğitim Bakanlığı’nın okullardaki ders müfredatını
değiştirirken, bu eksiklikleri de göze alması gerektiğini
düşünüyorum.
***
Çünkü her yıl yaz aylarında göllerimizde, ırmaklarımızda,
derelerimizde, göletlerimizde yüzlerce insan yüzme bilmemeleri
nedeniyle boğularak can veriyor. (Bu arada uzun yıllar yaşadığım
Almanya’da çok sayıda Türk ailesinin İslami inançları nedeniyle
kızlarını okullardaki yüzme derslerine göndermediklerini, bu
nedenle mahkemelik olduklarını belirtmeliyim). Kış aylarında ise
göllerimiz, göletlerimiz, ırmak ve derelerimiz buz üzerinde
dolaşan, oynayan çok kişiye mezar oluyor. Okullarda verilen tüm
derslerin nihai amacı çocuklara ilkokuldan başlayarak hayatı
öğretmektir.
Bu satırları yazarken, dört gün önce Eskişehir’de, buz tutan Porsuk
Çayı’nda bisikletle dolaşırken, kırılan buz nedeniyle yaşamlarını
yitiren iki çocuğumuzu düşünüyorum.
Bu bağlamda özellikle okul dışında verilen beden eğitimi dersleri
ve sınıf gezileri çocuklara kendi çevrelerindeki doğayı tanımaları
açısından büyük olanak sağlamaktadır.
***
Biliyorum, Milli Eğitim Bakanlığı bu eksiklikleri gidermek için
parmağını oynatmayacaktır. Bakan’ın ve bakanlık yetkililerin
akılları Darwin’in evrim teorisine, Kurtuluş
Savaşı’mızın önderi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu,
aydınlanmacılığımızın mimarı Mustafa Kemal
Atatürk’ü ve onun en yakın arkadaşı Garp Cephesi
Kumandanı, Lozan kahramanı, parlamenter demokrasimizin siyasal yol
göstericisi İsmet İnönü’yü “nasıl
yaparız da ders kitaplarından çıkarıp
unuttururuz” projelerine takılmış.
Yeri gelmişken siz sevgili okurlarımdan gözden kaçırmış olanlar
varsa onlara değerli arkadaşımız Orhan
Bursalı’nın 15.1.2017 tarihli, “Ağzınızla Kuş
Tutsanız Ülkeyi Düzlüğe Çıkartamazsınız” başlıklı yazısını
okumalarını öneririm.
***