Pek çok insan genel seçimlerde Halkların Demokratik Partisi’nin
Türkiye genelinde yüzde 13.1 oyla “utanç
barajını” yıkarak 80 milletvekili çıkarmasına şaşırdı. Ben de
onların şaşkınlıklarına şaşıyorum. Çünkü HDP’nin bu başarısı
beklenmedik bir şey değildi.
Parti, yaklaşık 6 milyonun üzerinde seçmeni eşbaşkanlarıyla,
sözcüleriyle, milletvekili adaylarıyla içtenliğine inandırdı.
Kuşkusuz Kürt ağırlıklı bir partiydi fakat aday sıralamalarında
listelerinin ön sıralarında Ezidilere, Süryanilere, Ermenilere,
Alevilere, Sünnilere, Şafilere, başörtülü mütedeyyin kadınlar ile
feministlere, eşcinsellere yer vermekten çekinmedi. Tüm ülkeyi
bütün renkleriyle kucaklayarak bir“Türkiye partisi” olmak
yolundaki iradesini somut olarak kanıtladı.
***
Partinin 80 milletvekilinden 32’si kadın. Bu, yüzde 40 demek! Ne
AKP, ne CHP, ne de MHP bu orana yaklaşabiliyor.
Eş genel
başkanlar Selahattin Demirtaş da, Figen
Yüksekdağ da bu seçim sürecinde siyasal kişilikler
olarak yıldızlaştılar. Ağızlarından doğru olmayan, seçmeni
aldatmaya yönelik tek bir sözcük çıkmadı.
İnandırıcıydılar.
Selahattin Demirtaş’ın bir habercinin, “İktidar
olduğunuzda neler yapacaksınız”sorusuna verdiği, “Biz
iktidara hazır değiliz!” yanıtı, içtenliklerinin bir
göstergesiydi.
Seçim sürecinde HDP’nin 70’e yakın seçim bürosuna, il ve içe
merkezine saldırıda bulunuldu. Adana’da bombalar patlatıldı,
Erzurum’da olaylar çıkarıldı; bir HDP’li linç edilmek istendi,
partiye ait bir minibüs içindeki sürücüsüyle ateşe
verildi.