15 Temmuz askeri darbe girişimi sonrasında başta Türk Silahlı Kuvvetleri, yargı, bakanlıklar ve çeşit devlet kurumlarında başlatılan temizlik operasyonları hız kesmeden sürüyor.
Operasyonlar medya kuruluşlarına da sıçradı, çok sayıda televizyon kanalı, radyo, gazete ve dergi kapatıldı; en sonunda da 29 yayınevi.
Bu medya kuruluşlarının önemli bölümündeki gazeteci, yazar ve televizyon yorumcusunun Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Askeri Casusluk gibi Fethullahçı savcı ve yargıçlar tarafından tezgâhlanan kumpaslarda üstlendikleri görevleri nasıl bir başarıyla yerine getirdiklerine tanık olduk. Açılan her dava için ayrı bir linç kampanyası başlatıyorlardı. Yüzlerce masum insan yıllarca hapislerde çürütüldü, gelecekleri karartıldı.
Sanıklar için tahliye söz konusu oldu mu ağız birliği ederek, “serbest bırakılmasınlar” diye yaygara kopartıyorlardı. Kimi sanıklar ölümcül hastaymış, günleri sayılıymış bunlar için önemsizdi.
Adalet bunlar için hiçbir şey ifade etmiyordu.
***
Ne var ki biz onlar gibi değiliz.
Bize ne kadar düşmanlık etmiş olurlarsa olsunlar bir hukuk devletinde onların da adil yargılanmayı hak ettiklerini düşünüyorum.
Haklarında gözaltı kararı bulunan veya gözaltına alınan kimi gazeteci ve yazarlar var ki FETÖ ile doğrudan bir bağlantıları olduğuna, darbe girişimini desteklemiş olabileceklerini düşünemiyorum. Örneğin, gözaltına alınan Şahin Alpay, Ali Bulaçya da 47 kişilik listede adı bulunan Hilmi Yavuz gibi. Hiçbir düşünce akrabalığım olmayan, birçok yazısını okurken tüylerim diken diken olan Nazlı Ilıcak için de aynı kanıdayım.
Türkiye’de hiçbir gazeteci/yazar yazdığı gazete nedeniyle, eğer şiddeti, darbeyi, terörü savunmuyorsa düşünceleri nedeniyle baskı görmemeli.
Kapatılan 29 yayınevinin yayın programlarına bakıyorum; hiçbirinde Fethullah Gülen’inkiler de dahil mahkemece yasaklanmış yayın yok! Bu kapatılma gerekçesinin kamuoyuyla paylaşılmasında yarar olduğu kanısındayım.