BİR haftada iki iyi dostu sonsuzluğa uğurladık.
Önce avukat Nuri Nencan’ı, şimdi de Jean Pierre Icard’ı...
Icard, Lucien Arkas’ın da ağabeyiydi.
Beni de Bay Arkas tanıştırmıştı.
Holdingte görev yapıyordu ancak benim ilgimi çeken Icard’ın
radyesteziyle ilgilenmesiydi.
Radyestezinin Türkçe’deki karşılığı ‘ışına veya titreşime
duyarlılık’ anlamına geliyor.
Yeraltındaki suyun derinliğini, akış hızını, tatlı mı tuzlu mu
olduğunu sadece bir plan ya da harita üzerinden bile
anlayabiliyordu.
Öğrendiği bilgileri sezgisel yeteneğiyle de birleştirmişti.
Kimler Jean Pierre’in kapısını çalmamıştı ki?
Bir sohbetimizde, “Deniz, Meryem Ana’da akan su var ya, işte onu
ben buldum” deyince; Banu Şen’i arayıp Icard ile geniş bir röportaj
yapmasını istemiştim.
O röportajda bakın neler söylemiş:
“İlk kez 1959’da, Seferihisar’da aldığımız bir arazide su buldum.
Sonra binlerce kaynak bulup, kuyu açtık. Şirketimi bile kurdum.
Meryem Ana Evi’nin oradaki kaynağı bulup çıkardım. Şimdi gelen
binlerce ziyaretçi o suyu içiyor. Selçuk’ta Bülbül Dağı’nda bulunan
ev deniz seviyesinden 830 metre yükseklikteydi. Burada birinci su
kaynağının yerin sadece 7 metre altında, ikinci su kaynağının ise
15 metre derinlikte olduğunu tespit ettim ve kuyu yaptırdım. Deniz
seviyesinden bu kadar yüksekte ve toprağa bu kadar yakın bir yerde
su bulunduğunu iddia etmek cesaret ister. Yapılan çalışmalardan
sonra dediğim yerde su bulundu, yaz - kış da hiç tükenmiyor. Şimdi
bütün dünya bu kutsal suyu içiyor ve ben bundan gurur duyuyorum.
Benim en büyük mutluluğum, ‘Şurada su var’ deyip bulmak. Hele de
zor yerlerde. Çalışma yapılacağı zaman heyecandan sabaha kadar
uyuyamıyorum.”
Meryem Ana&...