Hikayeyi çok yakından biliyorum.
Çünkü, babamın yengesinin büyük babalarına kadar uzanan bir öyküyü
anlatıyordu.
Bürokrasi, yazışmalar, uzun süren konuşmalar, uzlaşmalar derken
Söke’deki bu ev geçtiğimiz günlerde açıldı.
O gün Hürriyet’in İzmir’de büyük bir organizasyonu olduğu için
gidemedim, ama bütün aile Söke’deydi.
Mübadele döneminde çok ailenin benzer öyküleri var aslında...
İşte onlardan biri...
Pazar günü ilginizi çeker diye düşündüm.
Söke’de çiçek kokulu sokaklar
HİKÂYE; Söke’nin zengin tarihi mekânlarına ait... Eskiden Rum
Mahallesi, erken Cumhuriyet döneminde ise Kemalpaşa Mahallesi
olarak adlandırılmış, pek çok restorasyon gerçekleştirilmiş
burada... Birbirinden farklı tipolojide konutlar harap da olsa bir
grup halinde günümüze ulaşmış.
Söke Belediyesi tarihi değerlerini korumak için pek çok yapıya
kamusal işlevlerle yeniden can vermiş. Mahallenin dokusunu ortaya
çıkaracak ve elbette harabiyetin neden olduğu yollara sokaklara
dokunarak önce mahalle sakinlerinin yüzünü güldürmüş. Artık
sokaklarında küf kokusu yerine taze çiçek kokuları yayılmış halde.
Eski Sökeliler mahalleye geldiklerinde ayrılmak istemiyorlar. Her
birinin çocukluk anılarında bir mihenk taşı karşılarına çıkıyor da
hikâyeler mahalleyi donatıyor. İşte bunlardan biri oldukça
ilginç...
***
Rum Kalenço’nun, kızına düğün hediyesi olarak inşa ettirdiği
projesini Atinalı bir mimarın yaptığı konak, 19. yy son çeyreğinde
yapılmış. Ardından Yunan işgalini görmüş, derken kurtuluş zaferi ve
Lozan müzakereleri sırasında imzalanan, 30 Ocak 1923 tarihli
mübadele anlaşması gereği Rum aile Söke’den ayrılınca, Girit’in
Kandiye (İraklion) kentinden beldeye göçmüş mübadillerden,
Halveti’nin son Şeyhi Ahmet Hilali Bey’e ev sahipliği yapmış.
Söke’ye göç edenler ağırlıkla Giritlilerden oluşuyor. Yani Rumların
yerine Giritli Müslümanlar gelerek şenlendirmiş Söke’yi...
Uzbek Ailesi kapılarını açtı
BAŞTA Ayşegül Güngören olmak üzere projede emeği geçen herkese
teşekkür. En önemli teşekkür elbette Söke Belediye Başkanı Süleyman
Toyran’a...
Çünkü, yerel yönetimlerin bu konudaki vizyonu ve ısrarcılığı çok
önemlidir.
Göngören, “Konutun hikâyesi çok renkliydi. Çünkü onun coğrafyası
çok genişti. Söke’nin Sokai ile başlayan zengin tarihini Girit’e;
Girit’in hikâyesi de tasavvuf kültürünü Orta Asya’ya dek uzatıyordu
ve bu konut hepsine bir köprü oluşturuyordu. En acı noktası da
Mübadele sürecinin anılarıydı. Uzbek Ailesi, Girit’ten hem Halveti
tarikatının, hem de Girit’in gün yüzüne çıkmamış objelerini güvenle
ve mutlulukla paylaştılar bizimle. Paylaşmakla kalmadılar
bildiklerini de gece gündüz demeden aktardılar. Sokai’den Söke’ye
hikâyeler vardı. Üstelik Söke’de yaşamış farklı etnik grupların
aklında kalanlarını uzunca bir süredir topluyorduk. Söke tarihi bir
anlamda birinci elden derleniyordu. Ardından ailenin renkli
öyküsünü tanıdık” diyor.
Ne hikâyeler var
BEN çocukluğumda bu hikayeleri çok dinledim. Girit’ten,
Rodos’tan, Selanik’ten, Atina’dan çok sayıda Türk’ün Anadolu’ya
geri dönüş yaptıklarını ve o dönemde yaşadıklarını bire bir
dinledim.
Bu evin, bu öykünün kahramanı olan Ahmet Hilali Bey de onlardan
biriydi.
Ege’nin kıyılarında gezerken, o dar sokaklarda yürürken işte o
hikâyeler aklıma gelir.
Kordon’da, Alsancak’ta, Söke’de ve Ege’nin her yerinde...
Bu ve benzeri projeleri destekliyorum.
Çünkü, bana geçmişi ve birbirinden ilginç insanları tanımamı
sağlıyor.
Söke’deki bu konağı mutlaka görün...