BAYRAM tatili bitiyor, aslında yaz tatili de bitiyor.
Eylül’le birlikte okul telaşı başlar, kentler yine o eski hallerine dönerler.
Biz Eylül’ün ikinci yarısından sonra, yaklaşan belediye seçimleriyle ilgili konuşmaya başlarız.
Yani kulisler hareketlenir.
Bayram mesajları arasında MHP lideri Devlet Bahçeli’nin yerel seçimlerle ilgili sözleri önemliydi.
MHP seçimlerin öne alınmasına sıcak bakmıyor.
Bahçeli ittifakların belediye seçimlerinde de olmayacağını söyledi.
Her parti kendi adayıyla yarışacak.
Ortak aday gösterilmeyecek anlamına geliyor bu...
Türkiye kritik bir dönemden geçerken seçimlerin erkene alınmasına ben de karşıyım.
Çünkü bu dönemde siyasetten daha çok ekonomi konuşmalıyız.
Herkesin üretime, ihracata odaklanması lazım; yoksa sıkıntıları aşmak hiçbir zaman kolay olmayacak.
Türkiye büyük bir ülke, bazı dalgalanmalar olur, krizler de yaşanır.
Ama ben bunların hepsinin geçici olduğunu düşünenlerdenim.
Önemli olan Türkiye’nin ev ödevlerini yapmasıdır, gelecek kurgularında başarılı olmasıdır.
O yüzden daha çok ekonomi konuşmalıyız diyorum.
Türkiye yeteri kadar siyaset konuştu.
1.5 yılda dört seçim, bir referandum, sonrasında da bir erken genel seçim yaptı.
Bir başka ülke olsa insanları bu kadar sandık başına götürmek hiç de kolay olmazdı.
Ama Türk insanı her seçime rekor katılımla gitti.
Bu, demokrasi inancını gösterir.
Siyaseti bir süreliğine ikinci plana atalım ve herkes ekonomisine baksın.
Kocaoğlu 1 Ekim’de ne diyecek
1 EKİM’de Aziz Kocaoğlu kendi kararını açıklayacak.
Aday olur mu, olmaz mı, bilemiyorum.
Kendi kararıdır.
Ama şunu biliyorum.
Kocaoğlu’nun kararı hem CHP için, hem diğer partiler için önemlidir.
“Adayım” derse, CHP için birinci tercih yine Kocaoğlu olur.
“Tamam” derse, çok alternatifler çıkar.
Diğer partiler de Kocaoğlu’nun kararını bekleyip stratejilerini buna göre kurgulayacaklardır.
Bakalım Kocaoğlu’nun kararı hangi yönde olacak.
Barselona bir örnektir ama
daha gidecek çok yolumuz var
BU bayramda hem Çeşmeli, hem Bodrumlu turizmciler, “Artık gelmeyin” dediler.
Tıpkı Barselona Belediyesi gibi...
Hatırlayın, geçen yıl Barselona Belediye Başkanı bir basın toplantısı düzenleyerek, “Artık turist istemiyoruz” diye bir açıklama yapmıştı.
Tabii Barselona’yla bizim durumumuz biraz farklı.
Barselona 90’ların başında kimsenin pek bilmediği bir yerken, uluslararası büyük organizasyonlar sayesinde bilinirliliğini artırdı, turizme bir ivme kazandırdı, mimari açıdan güzel bir şehir planladı, eğlence sektörünü iyi kullandı, gastronomisini öne çıkardı, üniversitelerini güçlendirdi, sporu ve sanatı itici güç yaptı.
Ve bir anda Avrupa’nın en çok tercih edilen destinasyonlarından biri haline geldi.
Oteller yıl boyunca hep dolu, böyle olunca Barselonalılar evlerini otele dönüştürdü.
Birçok turist otel yerine evleri kiralamaya başladı. Bundan öylesine bir katma değer yarattılar ki, Barselona’da evi olan kiraya verip bir başka yerde çok daha iyi şartlarda yaşamaya başladı.
Barselona Belediye Başkanı’nın itirazı da bunaydı.
“Kent kimliğimizi kaybetmeye başladık” dedi.
Çünkü bir kentin kimliğini sadece mimarisi, binaları oluşturmuyor.
O kente ruh katan en önemli unsur yaşayanlarıdır.
Bu her yer için geçerlidir.
Barselona’nın sorunu o yüzden farklı diyorum.
Bizim daha almamız gereken çok yol var.
Çeşme’de daha çok otel lazım