İTTİFAK yasa teklifi Meclis’ten geçti, şimdi Cumhurbaşkanı’nın onayına gidecek.
Erdoğan’ın da süreyi bekletmeden imza atması bekleniyor.
Partiler “Erken seçim yok” deseler de; kulislerin hareketli
olduğunu biliyoruz.
Her partide sanki birkaç ay sonra seçim olacakmış gibi bir hazırlık
görülüyor.
Olur ya da olmaz; buna siyasi partilerimiz karar verecek.
Ama seçim startının verildiği şimdiden belli oluyor.
Bir buçuk yılda dört seçim, bir de referandum yapan Türkiye’de
siyasetin dili, üslubu, tonu çok tartışıldı.
Meydanların tansiyonu hiç düşmedi.
Dolayısıyla bu gerginlik günlük hayatı da etkiledi.
Meclis’te ittifak yasasının görüşüldüğü anlarda yaşananlar aslında
dikkat çekmek istediğim ayrıntıları doğruluyor.
Seçim erkene çekilse de; 2019’un Mart’ında bir yerel seçim daha
var.
Ve toplumun gerginlikten uzak, siyasetin kendi üslubuna takılmadan
hayatına devam etmesi gerekiyor.
O yüzden hep söylüyorum.
İzmir’in demokrasiye bakışına, olgunluğuna, diyaloğa açık duruşuna
Türkiye’nin çok ihtiyacı var.
İttifak yasasının geçmesiyle erken seçim tartışmaları önümüzdeki
günlerde artar.
Bu yılın başındaki kadar güçlü bir istek olmasa da; erken seçim
olasılığını unutmamak gerekir.
Sosyal medya perhizine devam ediyorum
11 genç kadınımızın ölümüyle sonuçlanan uçak kazası hepimizi çok
üzdü.
Pırıl pırıl, başarılı, gelecek vaat eden 11 insanımız; maalesef
artık aramızda değil.
Öncelikle ailelerine baş sağlığı diliyorum.
Kaybettiklerimiz ünlü ailelerin çocukları olunca konu sosyal
medyanın birinci maddesi haline geldi.
Aslında bu olaylar sayesinde giderek yükselen linç kültürünü
anımsıyoruz.
Oysa bizim gibi kamuoyunun her dakika önünde olanlar, bu linçle her
gün başetmek zorunda kalıyor.
Bazen yazdığımız bir kelimeye takılıp konuyu alıp Mars’a taşımak
isteyenler mi çıkmıyor.
Bazen sırf muhalefet etmek için ak dediğimize kara diyenler mi
çıkmıyor.
Bazen de sırf itibarsızlaştırmak için yerden yere vuranlar mı
çıkmıyor.
Elbette iyi ve güzel dileklerini iletenler de var.
Onları her zaman başımızın tacı yapıyoruz.
Alkışlanmak kadar eleştirilmek de var.
Takdir etmek kadar aklındakini söylemek de var.
Ama bunu yaparken; incitici değil, yapıcı olmak gerekir.
Sokakta efendi, sessiz, kendi halinde olan biri nedense
bilgisayarının başına oturduğunda aslan kesiliyor.
Aslan kesilse iyi canavarlaşıyor.
Bir şehir eşkıyasına dönüşüyor.
Vicdanını alıp başka yerlere götürüyor.
Duygularını kiraya veriyor.
Akıl, mantık, sağduyu yerini şiddete, lince bırakıyor.
Biz alışığız.
Alışık olmayanlar garipsiyor, hayrete düşüyor.
Onlara tavsiyem; sosyal medya perhizi yapsınlar.
Biz öyle yapıyoruz, perhize devam ediyoruz.
Maçlara gitmeyeceğim demiştim ama
GEÇEN pazar “Artık maçlara gitmiyorum” diye yazmış; Türk
futbolunun geldiği noktaya dikkat çekmek istemiştim.
Yazımdan sonra çok sayıda kişi mesaj attı, telefonla arayarak
desteklerini iletti.
Bazıları da beni Altınordu maçlarına davet etti.
Haklılar...
Altınordu’yu gerçekten beğeniyorum.
Öncelikle takımın bir spor felsefesi var.
Günlük düşünmüyorlar, gelecekle ilgileniyorlar.
Ve en önemlisi...
Tek bir yabancı futbolcuları yok.
Aslında yabancı sporculara karşı değilim.
Ama gelenlerin futbolumuza katkı yapmalarını bekliyorum.
Ortalama oyuncular alacağımıza kendi gençlerimizle mücadele etmemiz
gerektiğine inanıyorum.
Söz...
Altınordu maçlarına gideceğim.