GEÇEN gün bir arkadaşım aradı.
Hasta Beşiktaşlı...
Bugün oynanacak Göztepe maçına bilet bulamadığı için benden yardım
istedi.
Göztepeli dostlarıma söyledim, bileti buldular.
Ama TC kimlik numarasını verince Beşiktaş Passolig’i olduğu ve
Beşiktaş kontenjanı dolduğu için sistem buna izin vermedi.
Bir Beşiktaşlı da Göztepe tribününde maç seyredemiyor.
Ben Passolig’e karşı değilim.
Geçmişte yaşanan olaylar böyle bir uygulamayı zorunlu hale
getirdi.
Benim itirazım sporda geldiğimiz noktaya...
Gazeteci olduğum için benim böyle dertlerim yok.
Ben basın kartımla akredite olup maçlara gidebiliyorum.
Ama düşündüm, ailemle maça gitmek istesem ve örneğin oğlum Atlas’a
Karşıyaka Passolig’i çıkarmış olsaydım, gidip Göztepe maçını
birlikte izleyemeyecektik.
Oysa ben babamla ne Göztepe maçı bırakırdık, ne Altay, ne
İzmirspor, ne Altınordu maçlarını...
Üç büyüklerin hiçbir maçını da pas geçmezdik.
Tribünlerin tansiyonu hep yüksek olmuştu ama şiddet olaylarını hiç
hatırlamıyorum.
Düşündüm de...
Bu uygulamalar benim gibileri futboldan soğuttu.
Ben fanatik bir taraftar hiç olmadım.
Sezar’ın hakkını Sezar’a, bükemediğin eli öpen tarafta oldum.
Futbol benim için bir eğlenceden ibaret aslında...
Arkadaşlarınla, ailenle, sevdiklerinle maça gider; heyecanlı birkaç
saat geçirirsin.
Hepsi o kadar...
Ama anlıyorum ki, benim gençliğimdeki gibi değil hiçbir şey...
Futbolla olan aşkımıza Passolig girmiş.
İzmir bir spor kenti olmalı
YERİ gelmişken yine yazayım istedim.
Bugün Göztepe ile Beşiktaş oynuyor.
Geçmişte üç büyükler geldiğinde beraberinde binlerce taraftarıyla
birlikte gelirdi.
Ki...
Bundan sonra İstanbul–İzmir Otoyolu bittiğinde on binleri de
gelebilir.
Ama bizim stadımız yok.
Bornova’daki stadımız bu maçlara uygun değil.
UEFA kriterlerine uygun en az 50 bin kişilik statlar istiyoruz.
Hep yazıyorum.
Futbol sadece futbol değildir.
Spor sadece yarış değil; aynı zamanda ekonomidir, sosyal hayattır,
kültürdür.
Çok şeydir.
Eğer bir futbol mabedimiz olsaydı Beşiktaşlılar günler öncesinden
İzmir’e gelir, otellerinde kalır, restoranları doldurur, maçlarına
giderdi.
Şimdi sınırlı sayıdaki kontenjanla idare ediyoruz.
Bu fırsatları kaçırıyoruz.
İzmir bir spor kentidir.
İzmir’de iyi ve büyük statlar istiyoruz.
OBİ, ben çok sevdim
BU hikayeyi bana Cengiz Yavaş anlattı.
Yavaş’ı iş dünyasından iyi tanıyorum.
Son dönemde güzel işler de yapıyorlar.
Alsancak’ta OBİ adında bir restoran açtılar.
Karadeniz yemekleri yapıyorlar.
Ben gittim galiba o gün biraz fazla da kaçırdım.
Hikaye şöyle...
Avni Efendi, 1900’lü yıllarda Karadeniz’de yaşamış bir fırıncı.
Çocuk yaşta girdiği fırında usta olmuş, usta-çırak ilişkisiyle
yetişen Avni Efendi, orduya çağrılmış ve Milli Mücadele dönemine
aktif olarak katılmış. Bu zor koşullarda bulduğu tahılları öğüterek
un haline getiren ve cephede ekmek yapan Avni Efendi, bölüğün gıda
ihtiyacını karşılamış. Savaştan sonra döndüğü memleketinde büyükçe
bir fırın kuran usta, bu alanda çok sayıda insanın yetişmesine
öncülük etmiş.
Yani Rize’de, Trabzon’da, Ordu’da Avni Efendi’nin lezzetlerini
sunan çok sayıda şef ortaya çıkmış.
Karadeniz’in bu lezzetli tariflerini bulup çıkarmışlar.
Yavaş ailesi şimdi bunu İzmirliler için yapıyor.
Bir de slogan bulmuşlar.
Çok hoşuma gitti.
“Siz 1408 kilometre gitmeyin diye OBİ marketiyle mutfağıyla geldi”
demişler.
Yazıyorum.
İzmir gibi bir kentte alternatif mekanların olması gerekir.
Dünya mutfağında da çok eksiğimiz var.
Ama Anadolu mutfağını tanıtan yerlerimiz de olmalı.
OBİ de onlardan biri işte...
Aklım Bodrum Cup’ta kaldı yine