Bu ara etrafımı dinliyorum.
Diyorlar ki...
“Partilerin listelerine bakıyoruz. Sürükleyici isimler bulamıyoruz.
Partiler İzmir’i bir kontenjan listesi olarak görüyor. Garanti
gördükleri için kontenjanları buradan kullanıyorlar. Biz bunu
anlıyoruz ama en azından birkaç tane İzmirli, İzmir’i bilen,
İzmirlilerin de iyi bildiği isimler arıyoruz...”
Bu yorumları Denizli’de dinlerseniz; Denizlililer de benzer şeyler
söyleyecektir. Balıkesirliler de, Aydınlılar da, Manisalılar da,
Uşaklılar da...
Kim ithal, kim değil?
Herkes başka bir tarif yapıyor.
Bazıları aday olduğu kentte doğup büyümeyi şart koşuyor.
Bazıları o kentte bir süre yaşamış olmayı...
Her görüşe saygım var.
Bence önemli olan aday olup seçildiği kenti unutmaması, o kentin
insanlarıyla bütünleşmesi ve o kente sahip çıkmasıdır.
Bakıyorum genel bir memnuniyetsizlik var.
Ama bu sefer takvimin sıkışık olması eleştirilerin sesinin
duyulmasını engelliyor.
Yoksa her partide kulisler kaynıyor.
Kadrolu aday adayları
Gerçekten de seçilip o kente hiç uğramayanlar da var.
Nasıl rahat ediyorlar bilmiyorum ama oluyor işte.
Ben ısrarcıyım.
Diyorum ki...
Bu görevlerin tarifi iyi yapılmalı, süresi önceden
belirlenmeli.
İki dönemi az bulanlar olabilir.
Bana göre son derece yeterli ve makul bir süredir ama...
Yine de az bulanlar için en fazla üç dönemle
sınırlandırılmalıdır.
Aksi halde her dönem aday olan vekiller, kadrolu aday adayı olan
isimler önümüze çıkıyor.
Türkiye gerçek gündemine dönmeli
Son dönemeçte nasıl olur bilmiyorum ancak bu seçimin birinci
gündem maddesi ekonomidir. Liderler paketler açıp paketler
kapatıyor. Vaatlerin biri bitiyor diğeri başlıyor.
Bence bu iyi bir gelişme.
Neden mi?
Çünkü çok uzun bir süredir hep siyaset konuşuyoruz.
Türkiye büyük bir ülke; problemleri olduğu kadar çözüm
alternatifleri de var.
Ama bunun için gündemi siyaset dışına taşımamız gerekiyor.
O yüzden partilerin ekonomi konuşmaları hoşuma gidiyor.