Şahsen ben de onur duydum.
Londra’da gerçekleşen toplantıda İzmir’e olan ilginin epey fazla olduğunu anlattılar bana...
IFC Avrupa ve Asya Direktörü Telma, “Harikülade bir öykü yazan İzmir’i kolaylıkla dünyanın önemli büyük şehirlerine örnek gösterebiliriz” demiş.
Bence çok önemli...
Bazen birkaç cümle, birkaç olay, birkaç tesadüf her şeyi değiştirebiliyor.
Kendi hayatınızdan test edin.
Öyle değil midir, bir tesadüf hayatınızın bütün akışını tamamen değiştirebilir.
Bu toplantıda İzmir’i öne çıkaran unsurlar şunlar olmuş.
Borçlu bir belediye olmaktan çıkıp neredeyse borcu olmayan bir belediye dönüşmesi...
Özellikle tarımsal sanayide bir örnek oluşturması, kent ekonomisinin gelişmesinde örnek modeller oluşturulması...
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarından peşpeşe en yüksek rating notları alması...
Dünyanın en hızlı büyüyen kentler arasına girmesi...
***
Her biri çok önemli gelişmeler...
Ama şimdi bunların üzerine koyma zamanı geldi İzmir için...
Bunlar olmadan bazı şeyleri hayata geçirmek mümkün değildi.
Yani borçlu bir belediyenin yapabilecekleri belliydi, altyapısı eksik bir kentin yapabilecekleri belliydi, uluslararası itibarı olmayan bir kentin yapabilecekleri belliydi.
Şimdi...
Acele etmeden, iyi düşünerek, bir strateji geliştirerek, kentin tamamını kucaklayacak planlarla hareket ederek, değerlerimizi öne çıkararak marka kentler arasına girmek zamanıdır.
***
İyi örnekler var.
Alın Barcelona’yı koyun önünüze...
Göreceksiniz, benzer hikayeleri var iki kentin de...
Eksiklerimiz çok, ama hepsi yapılabilecek şeyler...
Londra toplantısını önemsiyorum, önemseyin...
İzmir’in fark edildiğinin, takip edildiğinin, önemsendiğinin ilk işaretidir.
Hep söylüyorum.
İzmir hak ettiği yerde değil.
Çok daha farklı bir yerde olmalı.
Bunu sonuna kadar hak ediyor çünkü...
Tesadüf dedik ya...
PAULO Coelho’nun bir sözü aklıma geldi.
Diyordu ki ünlü yazar...
“Hayat aslında iki şeydir. İyi ve kötü tesadüfler... İyilerinin karşınıza çıkmanızı dilerim...”
Böyle midir, gerçekten...
Bence çoğu zaman böyle...
Bir olayı yaşadığınız zaman geriye dönüp baktığınızda “şu olmasaydı, bu olmazdı” diyebiliyorsunuz.
Ama olanların da önüne geçemiyorsunuz.
Belki bunun üzerine yüzlerce kitap yazmak lazım, binlerce öykü kurgulamak lazım.
Ama, siz siz olun, en küçük detayı bile atlamayın.
Çünkü o fark etmediğiniz, dikkat etmediğiniz herhangi bir şey, olay, insan hayatının büyük bir parçası haline gelebiliyor.
İyi tesadüflerin sizi bulması dileğiyle...
Kalbinizle söyleşin
GERÇEKTEN bunu yapın.
Kalbinizle konuşun...
Ve her gece yapın.
Gece yatağa yattığınızda kalbinizle söyleşin.
Bana çok iyi geliyor.
Kendimi fark ettiğimden beri yaptığım bir şeydir.
Sabah kalktığınızda ne öfkeniz kalıyor, ne kızgınlığınız, ne keşkeleriniz, ne küskünlükleriniz, ne hayal kırıklıklarınız.
Bir beyaz sayfa açmak için yıllarca beklemeniz, büyük olaylar yaşamanız gerekmez.
Çünkü her gün yeni bir sayfadır.
Ve iyi şeyler yazmak sizin elinizdedir.
Bir alınganlık, bir alınganlık
BİR iki satır yazıyoruz, fikrimizi, düşüncelerimizi anlatıyoruz.
“Bana göre böyle” diyoruz.
Aman bir alınganlık, bir alınganlık...
“Aslında böyle demek istiyor” diyorlar.
Yok be arkadaş...
Ne diyorsak, dosdoğru söylüyoruz.
Öyle dolaylı, imalı, kinayeli değil.
Tam ve net...
Vallahi de billahi de öyle...