TOPLUMUN her kesimiyle konuşuyoruz.
İşimiz bu; gazeteciyiz.
Nabzı tutmak zorundayız.
Bize çok da soru soruluyor. “Kim olur, kim olmaz?” elbette en fazla
sorulan şey...
Ben de hep Demirel’in o meşhur sözünü hatırlatıyorum.
“Türkiye’de siyaset için 24 saat bile çok uzundur...”
Gerçekten de yaşadığımız ve tanıklık ettiğimiz olaylar öylesine
fazla ki...
Onlarca ismin konuşulduğu bir yerde, son dakikada hiç beklenmeyen,
hiç düşünülmeyen bir ismin çıktığını çok gördük.
Bazen de ilk akla gelen isim olur çıkar...
O koşuşturmaca, o kulisler, o lobi çalışmaları geçer gider.
Emin olun yine böyle olacak.
Ya ilk akla gelen olacak ya da hiç beklenmeyen...
O yüzden ben hep şunu öneriyorum.
Yüksek Seçim Kurulu takvimini öne çekmeli...
En azından 6 ay önce adaylar netleşmeli.
Sonrasında da adayların söylediklerini, vaat ettiklerini
konuşalım.
Biz şimdi tam tersini yapıyoruz.
Ne yapacaklarından ve nasıl yapacaklarından daha çok; kimlerin aday
olacaklarını tartışıyoruz.
Bu böyle olmamalı...
Hem demokrasimizi güçlendirmemiz için, hem siyaseti
yenileyebilmemiz ve daha kaliteli hale getirmemiz için adaylık
süreçlerine yeni bir standart getirmeliyiz.
Aksi halde bu parti teşkilatlarına zarar verdiği gibi vatandaşın
beklentilerini de karşılayamıyor.
Şimdi ne olacak...
Partiler birbirlerini izleyip takip edecek, kollayacak, Yüksek
Seçim Kurulu’nun belirlediği takvime göre bir strateji
izleyecekler.
Sonra da apar topar seçimlere gideceğiz.
Bazılarımız adayların hayallerini öğrenecek, bazılarımız ise
bilmeden, duymadan, konuşmadan, tartışmadan sandığa gideceğiz.
Özetle...
Takvim en az 6 ay öncesine çekilmelidir.
Seçim barometresi
ÖYLEDİR; her gün bir başka isim öne çıkar.
Konuşulan isimleri tekrarlıyorum.
***
CHP’de...
Tunç Soyer, Abdül Batur, Murat Bakan, Tuncay Özkan, Kamil Okyay
Sındır, Hüseyin Mutlu Akpınar, Mehmet Ali Susam, Hasan Karabağ,
Mehmet Ali Çalkaya...
Ve Cevat Durak...
Ve Alaattin Yüksel...
Soyer, Batur, Yüksel epey konuşuluyor.
Susam’ı da unutmayın diye ekliyorlar.
***
AK Parti’de...
Mahmut Özgener, Nükhet Hotar, Necdet Budak, Selim Gökdemir, Aydın
Şengül...
Ve Hamza Dağ ve Atilla Kaya...
Ama uzun bir süreden sonra ilk defa Özgener kadar, hatta
Özgener’den çok Süleyman Soylu’nun ismi telaffuz edilmeye
başlandı.
Nasıl Ronaldo olunur?