2003’ün başlarıydı. Başbakanlık koltuğunda Abdullah Gül
oturuyordu. Jet Fadıl bağımsız Siirt milletvekiliydi. Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan, siyasi yasağı nedeniyle henüz milletvekili
seçilmemişti. Ancak AK Parti Genel Başkanı olarak AB ülkelerini
kapsayan bir geziye çıkmıştı. Avrupa Birliği’ne tam üyelik talebi,
tek gündem maddesiydi. Müthiş bir heyecan vardı.
Erdoğan ve ekibi, Brüksel’de “reform”, “demokratikleşme” ve
“atılım” diyordu, “her türlü vesayetin, yolsuzluğun, yasakların
kalkmasını” vaat ediyordu.
Avrupalı liderlerin, her türlü baskıya ve mağduriyete rağmen parlamentoda önemli bir çoğunluk yakalamış Erdoğan ile ekibinin Türkiye’yi daha demokratik hale getireceğine olan güveni tamdı. Hem 1997-2002 arasındaki Türkiye-AB ilişkilerini, hem Erdoğan’ın Avrupa ülkelerine yaptığı o hayati geziyi izleyen bir diplomasi muhabiri olarak, ben de Brüksel’de ilk defa böyle pozitif bir atmosfere şahitlik ediyordum.
ABD yönetimi de işe dört elle sarılmış, Türkiye’nin AB üyelik süreci için Brüksel’de yoğun bir lobi faaliyeti sürdürüyordu.