LİSEYİ, Kars’ta Cilavuz Köy Enstitüsü’nün devamında kurulan
öğretmen okulunda okudum.
Yerleşkemiz, geniş bir araziyi kaplıyordu. 1939’dan, yani
kuruluşundan itibaren enstitü öğrencilerinin diktiği ağaçlar
bozkırı ormana çevirmişti. Çam ağaçlarının arasında onlarca taş
binamız vardı. Çoğu Rus işgalinden kalma askeri karargâh
binalarıydı.
Okul arazisinde, derslikler dışında, futbol sahası, spor salonu,
yatakhaneler, çamaşırhane, yemekhane, lojmanlar, bağ, patates
tarlaları, ahır ve tavla (at ahırı), (müzik, resim, fen dersleri
için) laboratuvarlar, depolar, hamam, fırın, marangozhaneler,
enerji santralı ve bir de “sinema binası” vardı.
Kar tutmasın diye yüksek yapılmış çatısıyla, tek katlı taştan
sinema binası, sadece okulumuzun değil, okulun bulunduğu Susuz
ilçesi ve çevre köyler için de önemli bir etkinlik mekânıydı.
12 Eylül askeri darbesi öncesinde oynatılan Yılmaz Güney filmleri
ve yöre halkının o filmleri izlemeye maaile gittiği, hayal meyal de
olsa hafızamda yer tutar.
Biz, 1982’de o okula adım attığımızda sinema salonu duruyordu ama
durum değişmişti. Türk sineması ve dolayısıyla bizim okulun sinema
salonu da askeri darbeden nasibini almıştı.
İZLEDİĞİM İLK SİNEMA FİLMİ ‘SABUHA’YDI
O sinema salonunda izlediğim “Sabuha/Toprağın Oğlu”, hayatımda
izlediğim ilk sinema filmi olmuştu.
İbrahim Tatlıses hem oynuyor, hem şarkı söylüyordu. Filmi
izledikten sonra, günlerce okulun koridorlarında, yemekhanede,
yatakhanede, hamamda, arkadaşlarımızın “İnsafsız Sabuha” naralarını
duyar olmuştuk.
Beyazperdeye çarpan ışık, ortaya çıkan görüntü, derinden gelen
sesler ve efektler çok büyüleyiciydi. Bu yüzden, sinema için en
sevdiğim tanımım ‘büyülü fener’dir.
Okulun sinema salonu kapandıktan sonra, Ankara’ya gelene dek bir
daha sinema yüzü göremedim. Kars’ta açık olan tek sinema salonu da
porno film furyasına kapılmıştı. (Bu arada fırsatını bulmuşken,
Kars Sinema Topluluğu’nun şu sıralar her çarşamba bir film
gösterimi