Okumakla kalmıyor, seyahatte ya da yürürken, bir yerlerde sıra beklerken kızımın hediye ettiği “Storytel” uygulamasından dinliyorum.
Mehmet Rauf ve Kemal Tahir’in birbirinden farklı İstanbul tasvirleri aklımı başımdan alıyor. Bir tarafta yakışıklı paşa çocuklarının, parlak saten kıyafetleriyle salına salına önlerinden geçen kadınlara kur yaptığı Heybeli, diğer tarafta esrarkeşlerin, kumarbazların, üç kuruş için ülkesini İngilizlere gammazlayan saray uşaklarının ve Anadolu’ya giden silah sandıklarını sırtlayan hamalların hep beraber yaşadığı “Esir İstanbul”.
61 yıl önce bugün, 3 Haziran 63’te kaybettiğimiz Nazım Hikmet’in, 1941 yılında Haydarpaşa Garından gözlemlediği Galip Usta...
Burnu sivri ve uzun, yanaklarının üstü çopur.
Merdivenin başında “ya işsiz kalırsam” diye düşünüp durur yıllardır.
★★★
“Bugün haziranın ilk pazarı” diyerek uyandım.
Antika pazarı var mahallede, kaçırmamalıyım...
Kızım Yağmur Ankara’dayken her ay giderdik ama tek başıma uzun zamandır gitmemiştim.
Kulaklıklarımı takıp yürümeye başladım. Şerif Erol’un ses verdiği Oğuz Atay’ın sıkıcı bulduğum roman kahramanları Turgut ve Selim’in çıldırtacak derecede sıkıcı diyalogları eşliğinde Ayrancı yokuşunu tırmandım ve pazara doğru iniş aşağı hızlandım. Aç olmadığım halde yanından geçtiğim fırının kokusuna vuruldum ve içeri girip sıcak bir somun almamak için kendimi zor tuttum.