Vatan Şairi Nazım Hikmet, “Kuvayi Milliye Destanı” adını verdiği destansı şiirini şöyle bitirir:
“Sonra, düşman ordusu Kuvayi külliyesini ihata ettik.
Aslıhanlar civarında 30 Ağustos’a kadar.
Sonra, 30 Ağustos’ta düşman Kuvayi külliyesi imha ve esir olundu.
Esirler arasında General Trikopis Alaturka sopa yemiş bir temiz ve sırmaları kopuk Frenk uşağı...
Yaralı bir düşman ölüsüne takıldı Nurettin Eşfak’ın ayağı.
Nurettin dedi ki “Teselyalı Çoban Mihail, seni biz değil, buraya gönderenler öldürdü seni...”
Sonra, 31 Ağustos günü ordularımız İzmir’e doğru yürürken serseri bir kurşunla vurulan Deli Erzurumluydu.
Devrildi.
Kürek kemikleri altında toprağı duydu.
Baktı yukarı, baktı karşıya.
Gözler hayretle yandılar: Önünde, sırtüstü, yan yana yatan postalları her seferkinden kocamandılar.
Ve bu postallar daha bir hayli zaman
üzerlerinden atlayıp geçen arkadaşların arkasından seyredip güneşli gökyüzünü
ihtiyar bir muhacir karısını düşündüler.