Sanırım, siyasetçilerimizin kazanma uğruna her şeyi mubah
sayarak seçim arenasında yaptıkları yordu beni.
Baksanıza Yeni Zelanda’da 49 masum insanın
hunharca katledilmesi bile seçim malzemesi yapılabiliyor.
Biliyorum ki bu saatten sonra hep birlikte “ibadet ederken,
ırkçı psikopat bir eşkıyanın kurbanı olan o masum Müslümanların
anısına saygı gösterin bari” diye yazsak da bir faydası
olamayacak.
O yüzden bugün siyaset yazmaya elim varmıyor.
★★★
O nedenle siyaset yerine Atatürk’ten, operadan,
Puccini’den ve umuttan söz edeceğim bugün.
Yıl 1914.
Mustafa Kemal askeri ateşe olarak
Sofya’dadır.
Kenti keşfederken, Sofya’da
“Carmen” operasının ilk gösterimi olduğunu
öğrenir. Bulgarlar bağımsızlıklarına kavuşalı uzun bir zaman
geçmemiştir. Bu kadar kısa sürede opera binası yapıp, opera
sanatçısı yetiştirip, opera sahneleyebilmelerine şaşırmış ama
kayıtsız kalamamış.
Bulgaristan Türklerinin temsilcisi olarak
Bulgar Meclisi’nde mebus olan yakın arkadaşı
Şakir Zümre Bey’in temin ettiği biletle eseri
izlemiş.
Temsil sonrasında uyku tutmamış. Şakir Zümre Bey’i
ziyaret etmiş. Sohbetin bir yerinde şöyle demiş:
“Şakir, kim ne derse desin, şimdi Balkan Savaşı’nda
yenilgimizin nedenini daha iyi anlıyorum. Ben bu adamları çoban
diye bilirdim. Oysa baksana operaları bile var. Operada oynayacak
sahne sanatçıları, müzisyenleri, dekoratörleri, hepsi yetişmiş,
opera binası bile yapmışlar.”
Bir süre duraksayıp,
derin bir “ah” çekmiş ve “Bizim ülkemiz de
acaba operaya kavuşacağı günleri görecek mi? O düzeye bir gün
çıkabilecek miyiz?” sorusunu sormuş.
(Daha fazla detayı Altan Deliorman’ın “Mustafa Kemal
Balkanlarda” ve Ali Haydar Yeşilyurt’un, “Atatürk ve Komşumuz
Bulgaristan” kitaplarında bulabilirsiniz.)
Sonrası
malum. Cumhuriyet kurulduktan sonra birçok alanda olduğu gibi
kültür sanat alanında da kısıtlı imkanlara rağmen büyük adımlar
atılır. Atatürk, İran Şahı Rıza
Pehlevi’nin Türkiye ziyaretinde
sahnelenmek üzere bir opera sahnelenmesini ister ve 20 gün içinde
“Özsoy Operası” yazılır ve sahnelenir.
Yıl 1934’tür.
1914’te Sofya’da hayalini kurduğu
o seviye 20 yıl sonra yakalanmıştır.
★★★
Ankara’da Opera Sahnesi’nde
cumartesi akşamı Puccini’nin
“Turandot” adlı eserinin ilk gösterimini izlerken
Atatürk’ün “Bizim ülkemiz de acaba operaya
kavuşacağı günleri görecek mi” sözlerini düşündüm.
Cumhuriyetin 96. yılında, herhangi bir
Avrupa ülkesinde, hatta eserin yazılıp ilk
sahnelendiği İtalya’da görebileceğimiz bir sahne
performansını, Ankara’da kendi sanatçılarımız
ortaya koymuştu.
Roma’dan gelip, eserin ilk gösterimini baştan sona
pürdikkat izleyen ünlü opera eleştirmeni Enrico
Stinchelli’ye “Nasıl buldunuz?” diye
sordum. “Muhteşemdi” dedi. Kostümleri,
sanatçıların performanslarını çok beğendiğini söyledi.
“Sahne biraz küçüktü sanki” dedim. “Evet,
küçüktü ama sahneyi çok akıllıca kullanmışlardı”
karşılığını verdi. Operanın vatanı İtalya’dan önemli bir
eleştirmenin bu pozitif değerlendirmesi çok önemliydi.
★★★