DİNÇER Gökçe’nin Hürriyet’te yayınlanan haberini okuyunca kanım dondu.
Okumayanlar için kısa özet geçeyim: Olay Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde geçiyor. Hastaneye gelen 1 Temmuz 2001 doğumlu bir kız çocuğunun hamile olduğu anlaşılıyor. Ancak, ne hastanenin sisteminde, ne böyle durumlarda bildirim yapılması gereken Sosyal Hizmet Birimi’nde çocuğun kaydı bulunamıyor. Bunu fark eden iki çalışan, geçmişe dair bir tarama yapıyor ve şunu görüyor:
“Sadece 1 Ocak 2017-9 Mayıs 2017 tarihleri arasında hastaneye başvuran 18 yaşından küçük 115 hamile çocuk (adölasan gebelik) hakkında, ilgili yerlere bildirim yapılmamış. Bunlardan 38’i 15 yaşından küçük. 39’u ise Suriyeli göçmen.”
Konu tutanak altına alınmış, yönetime iletilmiş, valiliğe bilgi verilmiş, savcılığa suç duyurusunda bulunulmuş ama valilik soruşturma izni vermediği için hiçbir adım atılmamış. Üstüne, “işgüzarlık” edip tutanak tutan personel sürgün edilmiş.
YILDA 450 HAMİLE ÇOCUK
Nasıl olur? Bu “hamile çocuk” yoğunluğu rutin mi? Yoksa, “Bu iş kolluk kuvvetlerine yansıtılmadan bu hastanede hallediliyor” diye benzer durumda olanlar bu hastaneye mi yönlendiriliyor?
Soruşturdum biraz. İnanmayacaksınız ama “rutin” çıktı. GATA’nın devredildiği İstanbul Sağlık Bilimleri Üniversitesi bünyesindeki bu hastanenin kadın doğum servisi, uzman hekim sayısı ve donanımı ile bölgenin en yüksek kapasiteli servislerinden biri çıktı. Haliyle, çok fazla hastaya hizmet veriyor. Neden “rutin” dediğimi anlamanız için bazı rakamları paylaşayım: 2017’de hastaneye başvuran hamilelerin 450’si 18 yaş altı. Sadece 1 Ocak 2017-9 Mayıs 2017 arasındaki rakam ise 250. Dinçer’in haberindeki 115 rakamı, sadece “bildirilmesi gerektiği halde bildirilmeyen adölasan gebeliklerin” sayısı.