15 Temmuz 2016 günü yaşadığımız kanlı musibet, milletin “Artık hiçbir demokrasi dışı girişime müsaade edilmeyecektir. Bu ülkede iktidarlar ancak ve ancak demokratik seçimlerle değişebilir” duruşunu güçlü bir şekilde ortaya koymasını sağladı.
Bu mesaj, 100 yılını geride bırakan Cumhuriyetimizde, milletin demokrasiyi içselleştirdiğinin en önemli göstergelerinden biriydi.
Hep birlikte bunun devamlılığı için mücadele etmeliyiz.
★★★
Gönül isterdi ki yaşadığımız bu musibetten ülkeyi yöneten siyasetçiler de demokrasi adına dersler çıkarsaydı.
Demokrasiyi, bütün kurumlarıyla güçlendirmek için daha fazla çaba gösterselerdi.
Cumhuriyetin ve demokrasinin “ halka rağmen, halka karşı” düzenlemeler yapılacak rejimler olmadığını anlasalardı.
Milli serveti, adil bir şekilde dağıtmayı, ezen ve ezilenin olmadığı hakça bir düzen kurmayı isteselerdi.
★★★
Ne yazık ki öyle olmadı!
2018’de geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden sonra demokrasi açısından her şey geriye gitti. İktidarın her adımı halka rağmen, halka karşı atıldı.
Gelin neyi kastettiğimi daha iyi anlamak için tek tek bakalım:
- Yeni sistemle güya Yürütme- Yasama- Yargı gibi güçler arasındaki ayrılık netleşecekti. Tam tersi oldu. Bütün güç ve yetki yürütmede toplandı. Anayasa Mahkemesi kararı, Anayasa’daki açık hükme rağmen, Cumhuriyet tarihinde ilk defa uygulanmadı. Mahkemeler yürütmenin istediğinin tersine kararlar veremez oldu.
Can Atalay’a oy veren 70 bin Hataylı depremzedenin iradesi çöpe atıldı.