Yürürken uzun uzun görkemli taş binaların tahta panjurlu pencerelerinden gelen cılız ışıkları izledim.
O pencere camlarından birinin hemen arkasındaki derin duvar boşluğunda oturup dışarıda yağan karı izlediğim, rüzgarın uğultusunu dinlediğim, roman yazma hayalleri kurduğum günleri düşündüm.
Kış mevsimlerinde Kars’ı her ziyaretimde, o pencerelerden sızan ışıkları her gördüğümde olduğu gibi, bir kez daha Türkiye’nin dört bir yanına dağılmadan, dedeler, nineler ölmeden aynı masa etrafında “maaile”...