İlk örneğini, CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklu sanık olduğu davada görmüştük. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi (İstinaf Mahkemesi), İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Berberoğlu’nu 25 yıl hapis cezasına çarptıran kararını bozmuştu. Ancak kararı veren 14. Ağır Ceza Mahkemesi, ilgili yasal düzenlemeyi gerekçe göstererek dosyayı İstinaf Mahkemesi’ne iade etmişti.
İkinci gelişme dün yaşandı. Bir grup gazeteci ile sohbet eden Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Yüksel Kocaman, Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin “Sempatizan olmak örgüt üyeliği suçlaması için yeterli değildir” mealindeki kararını doğru bulmadığını açıkladı. Başsavcı Yüksel Kocaman, mevcut soruşturmaların bu karardan etkilenmeyeceğini gösterdi.
Hukuk camiasının tartıştığı bu meseleyi konuşmak için Hâkimler Savcılar Kurulu (HSK) Başkanvekili Mehmet Yılmaz’ı aradım. Zaman zaman kendisiyle hukuk devleti üzerine sohbetlerimiz olur ve o sohbetlerden çok yararlanırım.
“Yargı kurumları arasındaki görüş ayrılıkları konusunda ne diyorsunuz” dedim.
İlk yanıtı “Hukuk da yaşayan bir şey” oldu. Her davayı dosyası ve delilleri üzerinden ele almak gerektiğini vurguladı ve şunları söyledi:
“Şunu hiç unutmamak lazım: Bir eylemin suç sayılması için kanunda tarif edilmesi lazım. Suç olduğu tespit edilirse failler kimler ona bakılır. Hukukçular her aşamada Anayasa’nın 38. maddesi çerçevesinde ‘uygun elde edilmiş’, ‘kanaat verici’ ve ‘inandırıcı’ deliller ile buna bakar. Ancak bazen bir mahkemenin delil saydığını İstinaf Mahkemesi saymayabilir. O zaman Yargıtay’a gider. Görüş ayrılığı Yargıtay ile ilk derece mahkemesinde olursa Genel Kurul’a gider. Yani yargı kendi içinde tartışır ve kararını verir.”