Bu yazıyı Kars'ta kale dibindeki Katerina Otel'in bahçesinde yazıyorum.
Sol tarafımda, Rus işgalinden kalma, Baltık mimarisiyle yapılmış bir bina var.
Taşın işçiliğinin ihtişamı, sadeliğin muhteşemliği insana güven veriyor.
Dere içinden esen rüzgarın gücü ancak bahçedeki huş ağaçlarının yapraklarını titreştirmeye yetiyor.
Aynı rüzgardan olsa gerek, ağaç gövdelerinin arasından boy gösteren sarı güller salınıyor.
Ağaçların ve güllerin arkasındaki Kars Çayı'ndan gelen su sesinin ritmi, yöre ezgilerinin hızlı ritmine benziyor.
Su sesinin dinlendirici etkisini burada yaşayarak görüyor insan.
★★★
Böyle bir ortamın yarattığı mutluluk hissini içinize nasıl çekersiniz?
Ben gözlerimi kapatıp, güneşin sıcağını alnımda hissederek derin bir nefes almak isterdim. Ancak bunu yapamadım.
Zira, su sesine insanın burnunun direğini kıracak yoğunlukta bir kanalizasyon kokusu eşlik ediyor.
Neden biliyor musunuz?
Kars'ın kanalizasyonu hiçbir arıtma olmaksızın Kars Çayı'na bırakılıyor.
İnanamadınız değil mi?
Ben de inanmak istemedim. Kontrol etmek için Kars....