Türkiye’nin en önemli sorunları listesinde “ekonomik krizin sonuçları” birinci sırada geliyorsa, “göçmenler” ikinci sırada geliyor.
Kim ne derse desin, en demokrat insanlar dahi artık göç meselesinin yarattığı sorunlarla yüzleşiyor ve tepkisini saklamıyor.
Bu yüzden CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Göç İdaresi’nin önüne de gideceğim” açıklamasının tabanda karşılığı vardır.
Mesele giderse içeri girip girmemesi değil, soruna dikkat çekmesidir ve bunda da başarılı olmuştur.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Göç İdaresi’ne giderse şu soruları yönelteceğini duyurmuştu:
Sığınmacıların eski kimlik bilgileri elinizde mevcut mu?
Kaçına vatandaşlık verdiniz ve hangi güvenlik soruşturmalarından geçirdiniz?
Sınırlarımızın delik deşik edilmesini neden izliyorsunuz?
Soruların üçü de makul sorular. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu sorulara yanıt vermek yerine şu açıklamayı yaptı:
“Göç İdaresi ile ilgili sorduğun üç sorunun da muhatabı Göç Başkanlığı değil. Vatandaşlık sorusunun muhatabı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü. Diğerlerinin muhataplarını da ‘yamakların' bulsun.”
Keşke Kılıçdaroğlu Göç İdaresi'ne değil, İçişleri Bakanlığı'na gitmeyi, üç soruyu Soylu'ya sormayı planlasaydı.
Böylece adres sorunu kolayca çözülmüş olurdu.
Belki Soylu da soruları kendi bakanlığına bağlı “ilgili” kurumlara dağıtır ve yanıtları kamuoyuyla paylaşırdı.
Kılıçdaroğlu'nun sorularının neden haklı olduğunu, 2021'in Eylül ayında meslektaşımız İsmail Saymaz'ın ortaya çıkardığı can yakıcı bir örneği anımsatarak göstermek isterim.
Adı: Jamal Abdul Rahman Alwi
Kod Adı: Ebu Abdullah El Şam
İstihbarat raporlarına ve mahkeme tutanaklarına göre, Azez kenti IŞİD'in kontrolündeyken Cemal Alavi adıyla üç yıl boyunca IŞİD'in şeriat mahkemesinde kadılık yapmış ve çok sayıda “ölüm” kararı vermiş.
Aynı zamanda tornacılık yaptığı için IŞİD'e silah yapımında da rol aldığı tanıklıklarla doğrulanmış.
Bir diğer detaya göre, üç oğlu IŞİD saflarında savaşırken ölmüş.