Amerikan medyası iki gündür ABD Başkanı Donald Trump’ın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yazdığı mektupla dalga geçiyor.
TV programcıları, bağlantı yaptıkları muhabirlere ya da yorumculara veda ederken “I’ll call you later (seni sonra arayacağım)” diye bitiriyor ve ardından da kahkahalar başlıyor. İşyerlerinde sokaklarda, restoranlarda, alışveriş merkezlerinde insanlar birbirlerine aynı şakayı yapıyor.
Trump, sık sık gazetecilerle polemiğe giriyor, siyasi rakiplerini aleni aşağılıyor, daha da ileri gidip küfrediyor, dünya devi şirketleri ve medya kuruluşlarını yerden yere vuruyor. Yine de (her seferinde) Amerikalı akademisyenlerin, siyasetçilerin, gazetecilerin, hatta komedyenlerin diline doladığı, “bu kadar da olmaz” dediği yeni bir çıkış yapabiliyor.
YPG lideri Mazlum Kobani ile telefonla görüştüğü ve G 7 zirvesinin Trump’ın Miami’deki otelinde yapılacağı açıklandığında Associated Press haber ajansının Washington bürosunda çalışan gazetecilerin yüzünü görmeliydiniz. Aynı duygu başka gazete bürolarında da yaşanmış olacak ki iki dakika sonra New York Times’ın internet sitesi G 7 haberini “etik tartışmalara yol açabilir” yorumuyla birlikte “son dakika haberi” olarak geçti.
Uzatmayayım, bu örnekleri Trump’ın iş tutuş şeklini anlatmak için veriyorum.
Tepkileri umursamıyor, tersine üzerine gidiyor. Biri eleştiriyorsa o daha fazla eleştiriyor. Hakarete uğruyorsa daha fazla hakaret ediyor.