Bugün için de İsviçre’de yeniden başlayan Kıbrıs görüşmelerini
yazacaktım.
Sabah Kıbrıs sorunuyla ilgili 10’dan fazla yazı yazan Kıbrıslı bir
akademisyen arkadaşımı aradım.
“Ne diyorsun, çözecekler mi bu kez” diye direkt sordum.
Daha önceki bütün kritik çözüm görüşmelerinde “Çözülmez” deyip
kestirip atıyordu. 2004’teki referandum da dahil hepsinde haklı
çıkmıştı. Bu cevabı tekrarlar diye bekliyordum.
Bu kez beni şaşırtıp “Bu sefer çözecekler” dedi ve tek ihtiyat
payını koydu: “İngilizler de isterse...”
Şaşırmıştım.
O da anladı şaşırdığımı ve ben sormadan gerekçesini anlattı:
“Ortam Londra Anlaşması’nın öncesine benziyor. O zaman olduğu gibi,
bugün de Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinde normalleşme çabası var
ve Kıbrıs bu işin anahtarı olabilir.”
TSK KIBRIS’TAN ÇEKİLİP KATAR’A MI YERLEŞECEK?
Ben bir soru daha sordum.
“Yani bizimkiler adadan asker çekip adadaki Türkiye kökenlileri
geri mi çağıracaklar?”
Detaylıca anlatıyordu ama o anlatırken benim aklıma nedense,
“Katar’da askeri üs açıp mevzi kazanmaya çalışan bir ordu,
Kıbrıs’taki stratejik askeri varlığını niye sonlandırsın” sorusu
takıldı.
Sonra, “Nasıl olsa arkadaşım” rahatlığıyla, “Ya bu Katarlılar
KKTC’de yatırım yapıyorlar mı? Siyaseten KKTC’yi tanıyorlar mı”
diye sordum.
“Rahmetli Özal’dan sonra pek ilgi göstermediler” diye özetledi
durumu.
BM kayıtlarından kontrol ettim. Katar, KKTC konusunda hiç bağımsız
bir tavır izlememiş. Körfez İşbirliği Konseyi ne tavır koymuşsa,
Katar da ona uymuş.
KKTC’YLE BAŞLAYIN O ZAMAN
Körfez İşbirliği Konseyi demişken, bizim İpek Yezdani’nin günlerce
Katar’da yaptığı röportajlara değinmeden geçmek olmaz.
İpek, en son Katarlı Sharaka Holding’in sahibi Şeyh Abdülaziz bin
Ahmed’in konuğuydu. Abdülaziz bin Ahmed kendisinden önce İpek ile
konuşan bütün Katarlılar gibi durumu “Bizim için körfez işbirliği
bitmiştir. Bütün projelerimizi Türkiye’yle yapacağız” cümlesiyle
özetliyordu.
Röportajı okurken içimden, “Madem öyle KKTC konusunda da Körfez
İşbirliği Konseyi’nden bağımsız hareket edin ve tanıyıverin
KKTC’yi” diye geçirdim.
ABD’YE OLDUĞU KADAR CÖMERT OLACAKLAR MI?
Türk askerinin Katar’da üs açması, Türkiye’ye bir jest gibi
sunuluyor. Oysa Katar’ın topraklarına davet ettiği ABD ordusu
dahil, bütün yabancı askeri güçler, Katar ordusundan daha caydırıcı
bir unsura dönüşmüş durumda.
2.3 milyonluk nüfusunun sadece 350 bininin Katarlı olduğu bir
ülkenin, sadece 6’sı aktif görev yapabilen 11 savaş uçağı olan
ordusundan bahsediyorum.
Ancak, işin içine Katar’ın en ufak bir krizin ardından ABD’den 12
milyar dolarlık askeri alım yapması meselesi girince, “Bu ne perhiz
bu ne lahana turşusu” diyor insan.
Çok merak ediyorum, kriz öncesinde Katar’ın Türk savunma sanayii
üreticilerinden ithalatı ne kadardı?
Ya da bugünlerde ambargo altındayken Katar marketlerini dolduran
“Türk Malı” damgalı ürünler daha önce Katar piyasasına ne kadar
giriyordu?
LNG’DE TÜRKİYE’Yİ SPOT PİYASAYA MAHKÛM EDEN
KİMDİ?
Ha unutmadan!
Katar konusuna girmişken LNG (sıvılaştırılmış doğalgaz) konusuna
girmemek de olmaz.
Biliyorsunuz, Rusya ve İran’dan aldığımız doğalgazın en önemli
takviyesi LNG.
Kış aylarında boru hatlarından gelen doğalgazda bir aksaklık
yaşandığında, LNG acil müdahale kıymetinde oluyor.
Türkiye ile Katar arasındaki LNG pazarlıklarını yıllarca izledim.
Türkiye, yılda 1-2 milyar metreküp LNG alımını içeren 20 yıllık bir
anlaşma yapmak istiyordu.
Polonya ile bile 1 milyar metreküplük anlaşma imzalayan Katar ise
Türkiye ile anlaşmaya yanaşmadı ve Türkiye’ye hep spot piyasadan
doğalgaz sattı. Bunun maliyet farkını anlatmama gerek yok
sanırım.
Bugünlerde her konuşan Katarlı, biz Türklerde “ver gazı, ver gazı”
hissi yaratıyor ama çok gaza gelmemek lazım!