Ankara’ya ilk geldiğimde yurt çıkmamıştı. Tam 37 gün Keçiören’deki akrabalarımda kalmıştım. Akrabalar ne kadar kendi evimde hissetmem için çaba gösterse de ne kadar içten davransa da “yük olma” hissi o 37 gün boyunca beni hiç yalnız bırakmamıştı.
O 37 gün içinde defalarca Kurtuluş semtindeki Kredi Yurtlar Kurumu binasının önüne gidip yedek listelerdeki sıramı kontrol etmiştim.
Bu arada özel yurtlara göz atmıştım. Lüks semtlerdeki özel yurtların ücretleri, yanından geçilemez haldeydi. Zaten iki kardeş aynı anda farklı şehirlerde üniversiteye başlamıştık ve babam tek öğretmen maaşıyla ikimizi aynı anda okutmakta zorlanacaktı. Bir de özel yurt masrafı çıkarmak babama yapılabilecek en büyük zulüm olurdu.
“Daha ucuz yurtları Ulus civarında bulursunuz” demişti biri. Bir arkadaşımla o yurtları da dolaşmıştık. Ayakkabıların dışarıda çıkarıldığı, koridorlarında yeşil halılar olan, öğrencilerin takkeyle dolaştığı ilginç ilginç yurtlara bakmıştık. O ortamlarda kalamayacağımızı kısa sürede fark etmiştik. Zaten onların gözü de bizi tutmamıştı. Çoğu...