TÜRK kültürü, Türk edebiyatı üzerine yazı yazan, araştırma yapanlar mutlaka Osmanlı İmparatorluğu’nun anatomisini bilmelidir.
Sadece Batı’yı inceleyerek sonuca varmaya, ahkâm kesmeye
kalktığınızda, taklitçilik aşamasında kalır, ileri
gidemezsiniz.
Bu hafta Ömer Faruk Şerifoğlu’nun Süheyl Ünver kitabındaki yazıları
okudum.
Hürriyet Cumartesi (yarın) kitap köşesinde de tanıtım yazısını
yazdım.
Ünver hakkında ona yakın yazı yazmışım.
Süheyl Ünver gibi çok yönlü biri için her yazı, yeni bir yazıyı
doğuruyor. Çeşitli alanlardaki yazıları, araştırmaları, birçok
bilim adamına yeni kapılar açıyor.
İyi bir hekimin mesleğinde nasıl geliştiğini okuyalım:
“San’at hevesim hekimlik tahsilim esnasında inkişaf etti. Üsküdarlı
ressam Ali Rıza Bey’den resim dersi aldım. Hattat mektebine
tıbbiyede talebe iken girdim. Nuri Bey’den tezhip öğrendim. Bunlara
heves etmem fena olmadı. Benim ruhum üzerine işlediğinden
hekimliğimin insanlık tarafına da faydalı oldu.”
Bursa Defterleri yazıma bir kez daha baktım, o defterden sonra
Bursa’yı bir başka açıdan tanıdığımı söyleyebilirim.
CUMARTESİ Kitap Köşesi’nde Süheyl Ünver yazımda varlığına
değindiğim ama içinden seçmeler yapıp yayınlamadığım bir bölümden
sözler aldım:
Bölümün başlığı: ‘Aburcuburname: Özdeyişler.’
Girişteki dörtlük:
“Süheyl yine abur cuburları
Bu deftere doldurmuş deme
Aburundan almazsan bile
Cuburundan ihmal etme.”
Bana bir sepet verin içine bahane doldurayım.
Bekle, acele etme, zira zaman senin lehinedir.
Benim hocalarım 700 sene önce yaşamış; bunlardan biri Mevlânâ,
diğeri Yunus Emre.
Edebi edepsizden öğrenin.
Hayatta en çok kâğıdı, kalemi icat edeni ve iyi kullananı
severim.
Hayatta her türlü hırsımı y...