Cumhuriyet’in yüzüncü yıl etkinliklerinin iz bırakmasını diliyorum.
Cumhuriyet rejiminin niçin kurulduğunu, nasıl geliştiğini, nereden nereye geldiğini anlamamız için bu yıldönümünü fırsat biliyorum.
Sergiler, anma toplantıları kalıcılık kazanmazsa, coşku geçer, bilinç ve mantık gene köşesine çekilir.
Cumhuriyetin ilanından öncesini araştırırsak, bu geçişin seyrini daha iyi anlarız...
Cumhuriyet aniden ilan edilmiş bir yönetim tarzı değildir. 19 Mayıs öncesi yapılanları da okursak, incelersek ilanın doğal bir sonuç olduğunu algılayabiliriz.
Elbette Atatürk’ün Nutuk’unu mutlaka okumak gerekir, gene belirtelim ki elbette ilk metni genç kuşakların anlaması mümkün değildir ama çeşitli baskıları yapılmıştır.
Her rejimin kalıcılık kazanması için, bu yönetimin en belirgin metodu ikna sisteminin varlığıdır.
Kongrelere giden yolu, çalışmaların gerçekleşmesi için yapılanları okumak gerekiyor.
Cumhuriyet’in iki önemli maddesi vardır bence: Dil ve sanat.
Her yönetim sanata önem vermezse taraftar bulmaz ve yaşayamaz.
Batı uygarlığının tomurcukları Osmanlı’da ekilmişti, Batı müziği ve müzisyenleri dar bir çerçeve içindeydi. Cumhuriyet bunu ülkenin bütünlüğüne yaydı.
İlk operanın Atatürk’ün isteğiyle bestelendiğinin öyküsünü tekrarlamaya gerek yok, bu bir başka uygarlığın seçiliş tavrının ortaya konulmasıdır.