Cumhuriyet’in çeşitli özellikleri, getirdikleri, siyasal ve toplumsal açıdan gazetelerde ve televizyonlarda anlatıldı, yazıldı.
Ancak yeni rejimin kültür/sanat/edebiyat/müzik alanında yaptıkları yenilikler söz konusu olduğunda bu yenilenmenin, Avrupa’ya yönelmenin Tanzimat’tan bu yana çizelgesini ortaya koymazsanız eksik kalır ve yanlış anlaşılır.
Tanzimat’la başlayan, özellikle müziği etkileyen yenileşmenin Atatürk devamını sağlamış, onu bir evrim/devrim temeline oturtmuştur. Sarayda Batı müziğinin çalındığını hatırlatırsak, tarihi gelişmeyi daha gerçekçi biçimde sunmuş oluruz.
Elbette Cumhuriyet’in siyasal, toplumsal tarihini öğrenmeliyiz ama bu doğrultuda sanata yansıyışını da kulak ardı etmemeliyiz.
1. yıl kutlamaları içinde, coşkunun ardındaki kültürel değişimi de irdelemeliyiz. Osmanlı’da sanat dünyasıyla sultanın kurduğu bireysel ilişkiler, takdirler, taltifler Cumhuriyet’te kurumsallaşmıştır.
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’ndan tutun Devlet Tiyatroları’na, Opera ve Bale’ye uzayan çizgi bunun kanıtıdır. Devletin yardımını, korumasını ben hâlâ geçerli bir davranış olarak yorumluyorum.
Rejim değiştiğinde, Batı kültürünün tekniği ile Doğu kültürünün içeriğini birleştirme girişimleri arttı, daha doğrusu devletin kültür politikası bu anlayış üzerine biçimlendirildi.
Değişime karar veren liderler, kişisel zevklerini terk ederek, olanın yerine olması gerekeni koyarlar. Çünkü siyasal rejimin yerleşmesi için onu besleyen bir kültürün olması, bunun yaşama biçimine dönüştürülmesi gerekir.