Hatalarımız, en iyi öğretmenlerimizdir. İlk
tecrübelerimizde çekici parmağımıza vura vura çivi çakmayı
öğrendik. Hatalardan öğrenmek, Aydınlık’ın da
geleneğidir.
Dün gazetemizin ikinci sayfa başlığı ve içeriği de bu geleneğimizi
hatırlatıyor.
TÜKENMEZ KALEMİ KIRIYORUZ
Aydınlık, makaleden çok mahkeme hükmüne benzeyen bu yazısıyla
Brunson’ı casusluktan hüküm giydirerek işe başlıyor. Oysa böyle bir
hüküm vermeye yetkimiz yok. Herhangi bir yargıç dahi Brunson’ı
herhangi bir suçtan mahkûm edemez. Önce yetkili ve görevli mahkeme
olmak gerekiyor. Ama basının dolduruşa getirmesi sonucu kahvedeki
ve sokaktaki insan da bu yetkileri kuşandığına göre, onlardan biri
olarak biz niçin mahkeme kürsüsüne çıkmayalım? Yakasında Cumhuriyet
renkleri olmayan kara cübbeyi giyiyor ve kürsüye çıkıyoruz ve
oradan tokmağı vurup asıyor ve kesiyoruz! Hem de kalemimizi
kırarak. Oysa elimizdeki kalem, yargıç kalemi değil, tükenmez
kalem!
ÜNİVERSİTE KÜRSÜSÜNDEKİ MACERALARIMIZ
Sonra mahkeme kürsüsünden iniyor ve tarihçi kimliğiyle üniversite
kürsüsüne çıkıyoruz. Cumhuriyet tarihinden bulduğumuz "casusluk
hikâyeleri" ile Brunson "casusunu" karşılaştırıyoruz. Cumhuriyet
yargısını kürsüden indirip, idam cezasının infaz görevlisi
yetkilerini de ele geçirdikten sonra "İngiliz ajanını astık" diye
ara başlık atıyoruz. Atatürk’ün İstiklâl Savaşı yıllarında
Hindistan’dan Ankara’ya gelen Mustafa Sagir için "Bu adamı gözüm
tutmad...