Şakir Keçeli, dün Anadolu toprağına verildi. Anadolu toprağının bereketiydi, yine Anadolu toprağına bereket veriyor.
Şakir Keçeli, kendisini hep o toprakla bir olan erdemleriyle “Fakir” diye anardı. O’nun sözlüğünde “Ben” zamiri yoktu. Biz’in içinde tam anlamıyla hemhal olmuştu, can olmuştu. Kemâle ermiş diye anılan eşsiz insanlarımızdandı. Bir yürüyüşün içinde, Yunus Emreler gibi, Hacı Bektaşlar gibi “yana yana” pişmişti.
YOL ERENİ
İnsanlığın bir damlası olduğu kadar, kökleri toprağımızın derinlerinde olan bir vatanseverdi. Erenlerimizdendi. Gerçek anlamıyla ermişti ve erdiği o menzilde hepimizin içinde erimişti. İnsanlıkla, milletle ve öncü partiyle bir olmuştu.
Şakir Keçeli, alacağı olmayan bir insandı. Topluma vermek, onun karakteriydi. Verici kültürün, fedakârlar ve fedailer kültürünün ereniydi. Varlığını o büyük kültürün tarihsel köklerine bağlamış, o köklerin daldaki yaprağı, meyvesi olmuştu.
Belâlar onun olsundu, yeter ki toplum incinmesindi.
Taşlar onun başına gelsindi, yeter ki tek bir insanın başına bir toprak tanesi değmesindi.
Kendisi cehennemlerde yansındı, ama herkes cennette olsundu.
“Çul yanmasın, Sefil Selimî yansın” diyenlerdendi.
Kendisini Anadolu ve Trakya insanımızın geleceğine adamıştı. Bu anlamda sonsuza kadar varolmanın sırrına ermişti. İnsanın kendisini topluma adaması, sonsuza kadar yaşamanın tek yoludur. O yolun ereniydi.
KÖŞE TAŞI