Bizim “soykırım uzmanlarımız”, toprağın altından çıkardıkları Müslüman kemiklerini saymaya devam ediyorlar. Eğer daha çok Müslüman kemiği sayarsak, Ermeni iddialarını çürütmüş ve hattâ Ermenileri soykırımcılıktan ipe çekmiş olacağız!!!
KEMİK SAYMAYI BİLİYOR AMA SOYKIRIM HUKUKUNU
BİLMİYORLAR
AİHM Kararlarından önce soykırım suçlamalarına böylesine yanıt
verme çabaları çok yaygındı. Ama kararlardan sonra Soykırım
Hukukunun öğrenilmesi ve bilinçli bir tavır alınması beklenirdi.
Ama bakıyoruz hâlâ eski yanlış mevzilerde gayretlere rastlanıyor.
Hukuk ile tarih düzlemi birbirine karıştırılıyor.
Sosyal medyada dolaştırılan “Asıl soykırım yapanlar, Van’da 80 bin
Türkü katledenlerdir” tezi son örnek. Dahası Iğdır, Kars, Ardahan,
Ağrı, Erzurum, Erzincan ve Adana’da kemik sayan çok sayıda
profesörümüz, uzmanımız, entelektüelimiz, araştırmacımız var. Bu
dostlarımız, kemik saymayı biliyorlar, ama Soykırım Hukukunu
bilmiyorlar. Bunlar sanıyorlar ki, kim daha çok öldüyse, soykırıma
uğrayan odur. Emperyalist çevrelerin Ermeni Ölüleri Listesinin
karşısına Ölen Müslümanlar Listesiyle çıkıyorlar.
Ve işleri güçleri korku yaymak. ABD, Ermeni Soykırımı iddiasını
“Demoklesin Kılıcı” gibi Türkiye’nin üzerinde sallayacakmış falan
filan.
O DEVİR GEÇTİ
Hayır sallayamaz! Artık ABD dahil hiçbir güç, Ermeni Soykırımı
yalanını “Demoklesin Kılıcı” gibi Türkiye’nin üzerinde sallayamaz.
O devir geçti! Çünkü artık elimizde, bir değil, iki değil, üç adet
kapı gibi AİHM Kararı var. Üçüncüsü, oybirliğiyle!
Türkiye’nin Akademik çevrelerinin, entelektüellerinin,
araştırmacılarının, siyaset adamlarının kimileri, hâlâ AİHM’nin
Perinçek-İsviçre Davası ve Ali Mercan-İsviçre Davası kararlarıyla
kazandığımız mevzide değiller. Ya da o kazanımı görecek olsalar,
ellerindeki oyuncağı yitirecekler.
MÜCADELEYE GELMEDİLER
Ermeni Soykırımı yalanını yerle bir eden mücadeleye katılmadılar.
Bu olayı Türkiye için bir bekâ sorunu olarak görmediler. Ellerini
taşın altına koymadılar. Onlara, “Hadi İsviçre’ye gidelim ve orada
birlikte kamuoyuna şu açıklamayı yapalım” dedik:
“Emeni soykırımı emperyalist bir yalandır.”
“Emeni soykırımı, tarihsel bir yalandır!”
“Emeni soykırımı, uluslararası bir yalandır.”
“Biz soykırım yapmadık, vatanımızı savunduk.”
Bizimle gelmediler. “Niçin gelmiyorsunuz” diye sorduk: “Bizi
tutuklarlar” diye yanıt verdiler.
Oysa böyle Türkiye’nin ayakta kalmasıyla ilgili sorunları,
bırakalım tutuklanmayı, hayatımızı ortaya koyarak çözebiliriz.
Ama kemik saymanın, “Van’da 80 bin Türkü katlettiler, asıl soykırım
yapanlar Ermenilerdir” diye sosyal medyada kahramanlık yapmanın
hiçbir maliyeti yoktur. Daha doğrusu kendileri için maliyeti yoktur
ama Türkiye için maliyeti vardır.
BÜYÜK YANLIŞ
Bugün en büyük yanlış, Ermenilerin mi yoksa Türklerin mi daha çok
öldürdüğü iddiasında ısrar etmektir. Bu, çok bilinçsiz, hukuk ve
siyaset dışı bir tavırdır. Savaşları, ölenler değil, daha çok
öldürenler kazanır. Hiçbir savaş, “Onlar bizi daha çok
öldürdü” iddiasına kanıt üreterek kazanılmamıştır.
Ama daha önemlisi, daha çok öldüğümüzü ileri sürerek, Ermenilere
soykırım suçundan hüküm giydiremeyiz. Ne var ki soykırım
hukukundan, Birleşmiş Milletler Sözleşmesinden, AİHM Kararlarından,
ilgili doktrinden ve yargı içtihatlarından haberi olmayanlar, bu
tür gayretlere giriyorlar.
BU SORUNU AİHM KARARLARIYLA KÖKTEN ÇÖZDÜK
Biz, bu olayı AİHM’nin üç ayrı kararıyla sonuca bağladık. Önce
tutuklanmayı ve suçlanmayı göze alarak, 7 Mayıs 2005 günü
İsviçre’ye gittik, Lozan Sarayı’nın merdivenlerine çıktık, “Ermeni
soykırımı emperyalist bir yalandır” diye basın açıklamaları yaptık.
Daha sonra 22-24 Temmuz 2005 günlerinde Zürich, Winterthur ve
Lozan’da yürüyüşler, toplantılar, meydan mitingleri yaptık.
Gözaltılara, tutuklama tehditlerine pabuç bırakmadık. Yargılandık.
İsviçre yargısının her kademesi bizi mahkum edince, İsviçre
Devletine karşı AİHM’ye gittik. AİHM 2. Dairesinden ve Büyük
Dairesinden üç ayrı karar çıkarttık. Başta ABD olmak üzere bizi
“soykırımcı” diye dize getirmek, Türk Ordusunun vatanı savunma
amacıyla silah kullanma hakkını mahkum etmek isteyen
emperyalistlerin sırtını yere yapıştırdık.
Ama hâlâ ABD’nin kılıcının altında minderde sırtüstü yatan,
yenilmişlik korkusu içinde olanlarımız var.