Birinci feryat, Diyarbakır’dan Hacire Akar’ın
feryadı: “Oğlumu geri verin.” HDP, iki oğlunu elinden almış PKK’ya
yollamış, bir oğlunun cenazesi gelmiş, şimdi üçüncü oğlunu da
almışlar. Oğlunu geri istiyor. Bu feryat hem ana feryadı, hem de
vatan feryadı.
İkinci feryat, yine bir ana feryadı. Aydınlık’ta
başlık üstünde resmiyle yayımlanmıştı. Caddeye oturmuş, ellerini
açmış, “Yavrumu uyuşturucudan kurtarın” diye bağırıyordu.
Üçüncü feryat, Emine Bulut’un
feryadı: “Ölmek istemiyorum.” Eski kocası boğazını keserken, “Bilgi
Çağının” modern insancığı çekim yapıyor. Bıçaklanan insanı koşup
kurtarmak, yoksa eski çağlarda mı kaldı?
BİZİM FERYATLARIMIZ
Üç ananın feryatları bizim feryatlarımız. ABD emperyalizminin bölücü uygulamalarıyla savaşan, emperyalist kültürün acıları içinde kıvranan, Ortaçağ’ın eşitsizlikleri içinde çırpınan toplumun feryadı. Bugün Diyarbakır’dan, yarın İstanbul’dan, öbür gün Adana’dan yükselecek feryatlar.
KULAKLARDA VE YÜREKLERDE FREKANS AYARI
Evet feryatlar bizim analarımızın, bizim kadınlarımızın feryatları, ama her feryada aynı ilgi gösteriliyor mu dersiniz? Hacire ananın feryadında, yalnız ana yok vatan da var, PKK terörüne karşı Kürt anasının nefreti var. Ama orada duyguları bölmeye kalkanlar var. Emperyalist merkezlerin orada acıyı, merhameti, dayanışmayı körelttiğine tanık oluyoruz. Hacire Ana, HDP binasının önünde çırpınıyor, ama sesi Beyoğlu’ndan, Kordon’dan, Yüksel Caddesi’nden pek duyulmuyor. Kulakların ve yüreklerin alıcıları Batı merkezlerinden belli feryatlara göre ayarlanmış. Hiçkimse Hacire Ana için yürüyüş yapmıyor. Gazete köşelerinde adı bile geçmiyor. Bir tek Vatan Partisi Öncü Kadın Örgütü duyuyor o sesi. Ve Aydınlık’taki köşesinden Gaffar Yakınca yazıyor Hacire Anayı.
O caddeye diz çöken anaların fotoğraflarını gözler görmüyor. Yüreklerin kulakları sağır. Uyuşturucuya methiyeler düzseydi, her yerde yankılanacaktı sesi. Televizyonlar, gazeteler, kitabevleri uyuşturucu reklâmı için hazır bekliyorlar.