Dünya, Asya ve Afrika’dan Avrupa ve Kuzey Amerika’ya yönelen göçlerin yarattığı sorunları konuşuyor. En son Fransa’da ağırlıklı olarak Afrika kökenli gençlerin ayaklanmaları konuyu daha da güncelleştirdi.
İlk bakışta olayların emperyalizm çağının temel çelişmesi olan Ezen-Ezilen çelişmesi zemininde yaşandığı görülüyor.
Emperyalizm, gelişmiş kapitalist ülkelerin Ezilen Dünyaya sermaye ihracı dönemiydi. Kapitalizmin merkezlerindeki artıdeğer birikimi sermaye ihracı yoluyla Ezilen Dünyanın işgücüyle buluştu. Bu olay, kapitalizmin temel yasası olan eşdeğerlerin değişimini bozdu.
Rekabet çağının kapitalizminde bir ürünün değerini belirleyen, üretilmesi için gerekli ortalama toplumsal emekti. Piyasada mallar değerlerine göre değişiyordu. Rakiplere üstünlük sağlamanın bir tek aracı vardı. O da teknolojik gelişmeyle işgücünün maliyetini düşürmekti. Kapitalizmin merkezlerindeki sermayenin Ezilen Dünyadaki işgücünü sömürmesi, kapitalizme ilerici karakterini veren eşdeğerlerin değişimi yasasını ortadan kaldırdı. Bu yeni durumda Ezilen Dünyadaki ucuz işgücü eşdeğeriyle değişmiyordu. İngiltere’de bir malın üretilmesi için gerekli ortalama toplumsal emek ile Hindistan’da aynı malın üretilmesi için gerekli ortalama toplumsal emek eşdeğerde değildi. İşgücünün ucuz olduğu Ezilen Dünya ülkelerine sermaye ihracı, teknolojik gelişmenin zeminini oluşturan eşdeğerlerin değişimine çelmeyi taktı.
Emperyalizmin sermaye ihracı sistemi, belli bir süreç içinde Ezilen Dünyadan tıpkı kapitalizmin emperyalizm öncesi sömürge dönemindeki gibi yeni bir biçimde emek ithalini de getirdi. Kapitalizmin merkezlerinden Ezilen Dünyadaki ucuz emeğe yönelen sermaye sistemi, şimdi Asya, Afrika ve Latin Amerika’daki ucuz emeğin karnını doyurmak için kapitalizmin merkezlerine yönelmesiyle karşı karşıyadır. Zamanımızda Atlantik kapitalizmini telaşa sürükleyen göç olayının temelinde, emperyalist sistemin kendisi bulunuyor.
Olay, sömürge döneminden farklı. Kapitalizmin sömürge döneminde ucuz emek, köle emeği idi. Gemilere tıka basa doldurularak taşınan genellikle karaderililer ile özellikle Kuzey Amerika’nın pamuk tarlalarının sahipleri arasındaki ilişki, kapitalizmden çok kölelik sisteminin ilişkilerine benziyordu. Kapitalizmin sermaye sahibi ile özgür işçi arasındaki ilişki, piyasa koşullarında yaşanıyordu. İşgücü de bütün mallar gibi piyasada satın alınıyordu, başka deyişle meta idi. Gemilerle taşınan Kunta Kintelerin ise, ayağına pranga vurulmuştu, sahibinin malı durumundaydı.