Gazeteniz Yeni Mesaj tarafından geçtiğimiz Pazar günü Attilâ İlhan ve Oktay Sinanoğlu'nu anma programı tertiplendi. Programın mihmandarı Sayın Prof. Dr. Haydar Baş hocamıza müteşekkiriz. Çok manidar bir zaman ile örnek iki insanı daha ülkemizin gündemine getirdiler. Bu insanların bakış açılarına baktık, hâlâ güncel hâlâ ihtiyaç duyulan bakış açıları bunlar. Sempozyum sonrasında bizi rahatlatan konu ise Sn. Prof. Dr. Haydar Baş hocamıza sahip çıkmış olmaları ve aynı görüşleri paylaşıyor olmaları. Bu konularda bazı örnekleri vermek istiyorum. Aydın insan, çevresini, milletini ve ülkesini aydınlatan insan olmalıdır. Oysa bizim ülkemizdeki aydın bu karakterde midir? Bu konuda Attilâ İlhan “…Aydın ne yapıyor? Saati yıllardır ya Paris’e, ya Londra’ya, ya New York’a, ya Moskova’ya, ya Pekin’e ayarlıdır; tarihini önemsemez, halkını düpedüz küçümser; beride ne köylü kalabilmiş, ne şehirli olabilmiş, kara kalabalık, kılavuz olarak aydınlarını kaybedince, kendi göbeğini kendisi kesmeye kalkışmış…” der. Peki, aydınımız niçin bu duruma düşmüştür. Attilâ İlhan'a göre, bunun en önemli sebebi, Türk eğitim sisteminin, Türk vatandaşı yetiştirmek yerine, Türk bürokrasisine bolca memur ve Batı özentili, çokbilmiş fakat az anlayan aydın yetiştirmesinden kaynaklanmaktadır. Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın sürekli üzerinde durduğu bir kimlik sorunu vardır. Yıllardan beri örnek bir Türk delikanlısı, bir Türk hanımefendisi tanımının olmadığını söyler. Hatta şu acı örneği de verirler. “Bir Türk genci Amerika’ya gidince, Amerikalı gibi; Almanya'ya gidince bir Alman genci gibi; Arabistan’a gidince bir Arap gibi davranmaya başlar, ne hazin tecellidir ki, kendi kimlik ve kişiliğinden uzaklaşır” tespitini yapar.