AKP, “Kubbeler miğfer, minareler süngü” şiirleriyle iktidara yürüdü. 2002 sonunda hükümeti kurduğunda iktisaden “manzara-ı umumiye” şöyleydi. Ülke ekonomisi 2001 krizini atlatmış, döviz fiyatı gerilemiş, enflasyon yarıya düşmüş, büyüme 2001’de eksi % 6 iken, 2002’de artı % 6’ya çıkmıştı. Dünya ekonomisi de uzun sürecek bir yükselme dönemine girmişti. Siyasette ise tablo şöyle duruyordu. PKK terörü minimize edilmiş, şeriatçıların sesleri kısılmıştı. Dış ilişkilere gelince: ÜSTAKIL (AB+ABD) Türkiye’den hoşnut değildi. Onlara göre Türkiye’de Kürtçüler ve İslamcılar baskı altındaydı. Üstelik Türkiye, Kıbrıs’ta “iki devlet” tezinde direniyordu. Bunun sorumlusu “Ordu+Yargı+Bürokrasi” üçlüsünü elinde tutan Kemalist “Derin Devlet” idi. AKP gibi “Ilımlı İslamcı” bir siyasi partinin iktidara gelmesi, istenmeyen bu tabloyu değiştirmek için bulunmaz bir fırsattı.
VER GÜLÜM, AL GÜLÜM
ÜSTAKIL derhal harekete geçti. AKP’ye, Kıbrıs ve Güneydoğu sorunlarını “ver-kurtul” ile çözmesini önerdi. Bu çözümün ödülü İslamist AKP’nin iktisaden ve siyaseten desteklenmesi olacaktı. Hatta Türkiye, bu sayede AB’ye tam üye olacaktı(?). Ülkeye akacak sıcak dövizle, refah artacağı için, halktan bu dönüşüme fazla bir tepki gelmeyecekti. Ayrıca “Ecnebi Türk” aydınları da bu operasyona medyada destek sağlayacaktı. Ne var ki önerilen “ver-kurtul” yolunun üzerinde iki taş vardı. Bunlardan birincisi, “Cumhuriyeti koruyup kollamayı üstüne vazife sanan” Atatürkçü askerlerdi. İkincisi de “Kıbrıs, Kıbrıslı Türklerin değil, Türkiye’nin davasıdır” diyen Rauf Denktaş’tı. Önce büyük taşın parçalanıp yoldan kaldırılmasına ve sonra da Denk-taş’ın defterinin dürülmesine karar verildi.