Ne kadar reforme edilirlerse edilsinler, “örgütlü dinlerin” (organized religions) bireysel ve toplumsal işlevleri giderek azalmaktadır. İnsanların dinden uzaklaşmaları, Norveç’ten, Güney Kore’ye kadar dünyanın her yerinde gözlemlenen bir eğilimdir. Bu eğilim, Hristiyanlığın “güncellenmiş” sürümü olan Protestanlık için de geçerlidir. İslam ise özellikle Afrika’da yayılmasını sürdüren tek dindir. Bunu iktidara gelmek isteyenlerin “siyasi ideoloji”si haline gelerek sağlamaktadır. Zaten İran’da “İnkılâb-i İslami” hareketinin önderi İmam Humeyni de “Din, siyasettir” demişti. İşin ilginç yanı, İslam’ın taraftar toplamasına hizmet eden siyasallaşma, aynı sebeple İslam’dan korkup ona düşman olanların da artmasına sebep olmaktadır. Batılıların “İslâmizm” dedikleri bu yeni siyasi ideolojinin, bize sorun çıkaran örgütü, şimdilerde “İslam Devleti” diye anılan IŞİD “Irak ve Şam İslam Devleti” veya Arapça adıyla DAEŞ’dir. IŞİD’den başka El Kaide, Taliban, Hizbullah, Eş-Şabab, Boko-Haram ve benzeri çok sayıda silahlı “İslamist” siyasi örgüt vardır. İşin ironik tarafı, DAEŞ’i yok etmek isteyenler arasında İslamcı bir siyasi partinin iktidarda olduğu Türkiye de bulunmaktadır. LAİKLİK, BİLİMİ DİNDEN ÜSTÜN GÖRMEKTİR Laikliğin, “din ile devlet işleri birbirinden ayırmak” veya “inanç özgürlüğü” şeklinde yapılan tanımları, doğru ama eksiktir. Laiklik, soruların cevabını dinde değil, bilimde aramaktır. Dinlerin önerdiği ibadet ve davranış biçimleri ile bilimle çelişmeyen yasakları, “bireysel özgürlükleri kısıtlamadıkça ve başkalarını rahatsız etmedikçe” cemiyet hayatında varlığını sürdürebilir. Günümüzde gelişmişlikle özdeşleşen Hristiyanlık, bu mevkiye bilimle girdiği her savaşı kaybederek gelmiştir. Fizikten tıbba, tıptan hukuka kadar her alanı kendi yetki alanı içinde gören, azgın ve gaddar Ortaçağ Hıristiyanlığı, yanıldığını idrak ett...