Finans Dünyası dergisinin ocak-şubat sayısını incelerken NTV Ekonomi Müdürü değerli meslektaşım Gökay Otyam’ın “2019’un Falı” başlıklı makalesi dikkatimi çekti. Gökay, ekonomistlerin “felaket tellallığı” tutkusuyla dalga geçmiş. İngilizce’de de buna “Doom’s Day Prophesy” yani “kıyamet kahinliği” denir. Gökay, “Eğer ekonomistlerin öngördüğü krizlerin hepsi gerçekleşseydi şimdiye kadar benim 60 kriz yaşamış olmam gerekirdi” diyor. Ben de hatırlamaya çalıştım. Son 30 yılda, sonuncusu ve en büyüğü 2008-2009’da olmak üzere piyasalarda kriz denebilecek üç çöküntü yaşandı. Hepsi budur. Diğer iniş çıkışlar ekonominin fıtratında vardır. Türkiye’de de son 30 yılda 1994, 2001, 2008 ve 2018 kriz yılları olarak zikredilebilir. Bunlardan 2001 ve 2008 depremleri kısmen dış kaynaklıdır. 1994 ve 2018’de yaşadıklarımız ise yerli ve millidir. Şunu aklınıza yazın: Türkiye’de yaşanmış tüm krizlerin kök sebebi “dış-borç-kolik” oluşumuzudur.
DIŞ-BORÇ-KOLİK OLMAYAN ÜLKELERDE KRİZ NEDEN OLUYOR?
Gelişmiş ülkelerde yaşanmış krizlerin kök sebebi ise zengin insanlarının daha da zengin olmak için yaptıkları tamahkâr yani riskli yatırımlardan sonra “riskin gerçekleşmesi” dir. Bunun ekonomideki karşılığı, varlık fiyatları artışıyla oluşan “sanal zenginleşme” balonunun patlamasıdır. Bu süreç yanlış olarak “küresel borçların aşırı yükselmesi” olarak da değerlendirilir. Nitekim bugünlerde böyle bir tehlikeden bahsediliyor. Kanıt olarak da 2007-2017 arasında dünya milli gelirler toplamının sabit dolarla (Constant 2010 US Dollar) 63.2 trilyon dolardan, 80.1 trilyon dolara çıkarken (%27 artarken), küresel borç toplamının cari dolarla 160 trilyon dolardan, 250 trilyon dolara çıktığını (%56 arttığını) gösteriliyor.
NE KADAR BORÇ VARSA O KADAR ALACAK VARDIR
Muhasebe mantığı icabı dünyada ne kadar borç varsa o kadar alacak vardır. Sürekli, dünyada borçlar artıyor derken, bunun aynı zamanda alacak artışı olduğunu göz ardı etmek, tipik ekonomist kötümserliğidir. İkincisi, milli gelir bir “akım” olduğu halde “borç/alacak” bir stok hesabıdır. Hayat devam ettiği sürece “stok” rakamlarının oransal artışı, akımdan hızlı artar. Çünkü stok birikimli, akım birikimsizdir.
Ancak bu tespitimiz borçların, dolaysıyla alacakların şişmesinin tehlikesiz olduğunu ispatlamaz. Önemli olan borçların teminatı olarak kabul edilen menkul ve gayrimenkul varlık değerlerinde yani fiyatlarında “balon” olup olmadığıdır. Eğer balon varsa bu balon bir gün mutlaka patlar. Buna da finansal kriz denir. Finansal kriz, borçlu ile birlikte alacaklıyı da zora sokar. Daha da önemlisi “fakirleştim hissi” talebi düşürür. Bu da iktisadi krizdir.