Ekonomide hareketli günler yaşıyoruz. Son iki gün içinde hem IMF “Türk ekonomisi fazla ısındı” (böyle giderse motor patlatır) diye uyarıda bulundu, hem de kredi derecelendirme kuruluşu S&P Türkiye’nin kredi notunu Moody’s ve Fitch’in verdiği notların da altına indirdi. S&P, Türkiye’nin yabancı para cinsinden kredi notunu “BB”den, “BB-”ye Türk Lirası cinsinden kredi notunu “BB+” dan “BB”ye düşürmüş bulunuyor. Gerek IMF’nin yaptığı uyarının, gerek S&P’nin not düşürmesinin anlamı, ülkemizin yeni bir finansal krize girme ihtimalinin arttığıdır. Bu uyarılar tam da Başbakan Binali Yıldırım’ın “seçim ekonomisi süper paketini” açtığı saatleri takiben kamuya açıklandı. İster tesadüf deyin ister istihbarat, her iki halde de “zamanlama çok manidar”. Daha soğukkanlı bir yorum yapmak gerekirse “Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir” denilebilir. HASTALIK VE KAZA Bütün bu olumsuz sinyallere rağmen, benim görüşüme göre bu yıl içinde Türk ekonomisinin, en son 2001’de veya 1994’te olana benzer bir finansal krize ihtimali çok düşüktür. Ama enflasyonun yükselme ihtimali yüksektir. Zaten finansal yönetimde yapılan hataların faturası, topluma “yol, su, elektrik” olarak değil, enflasyon olarak geri döner. Onun için herkese ve özellikle bankacılara, işlerini yönetirken kriz çıkma ihtimali üzerine değil, yükselen enflasyonun yaratacağı riskler üzerine kafa yormamalarını tavsiye ediyorum. Kriz çıkmaz demek, iş olacağına varır demek değildir. Matematik doktoru bankacı Vural Akışık, “Bankaları ve de genel olarak firmaları bekleyen iki tehlike var” derdi. “Ya verem olursun, ya da kötü bir trafik kazasına uğrarsın.” Verem, kötü bir hastalıktır ama hemen öldürmez. Üstelik tedavi edilebilir. Trafik kazası bazen öyle bir vurur ki, ölünmese bile ömür boyu sakat kalınabilir. Vural Akışık’ın veremden kastı, kârsızlık;...