Önce başlıkta yer alan “kriz” sözcüğünün tanımını yapayım. Ekonomilerde kriz, yüksek oranda “milli gelir düşmesi ile birlikte işsizliğin artması” olarak tanımlanır. Mesela 1929’da ABD’de başlayan ve tüm dünyaya sirayet eden “Büyük Buhran” (Great Depression) Amerika’da milli gelirin %25 düşmesine ve işsizliğin %30’a çıkmasına sebep olmuştur. Bu olay, ekonomik faaliyette yavaşlama, durgunluk, durgunluk hatta gerileme içinde enflasyon gibi bir “sıkıntılı” süreç değil, dört başı mamur büyük bir krizdir.
Günümüzde dünyada veya Türkiye’de böylesi bir kriz beklemem zaten söz konusu değildir. Benim aklımda daha ziyade 1979’da yaşadığımıza benzer bir kriz var. Yakıtsızlıktan santrallerin tam kapasite çalışamadığı için günde 4 saat elektrik kesildiği, kaloriferlerin yanmadığı, benzinin karneye bağlandığı, başta döviz olmak üzere, her malın biri karaborsa, diğeri resmi olmak üzere “iki” fiyatının olduğu, ithal malların zor bulunduğu bir tablo canlanıyor zihnimde.
Bu saydıklarım o günkü sorunların sadece bir kısmıdır. Sokaklara egemen olan solcu ve sağcı çetelerden, grevler yüzünden çalışmayan...